“Öyle ya. Bize umut düşmana korku ve haber bültenlerine ölüm fotoğrafları gerek”
Her yolcunun bir rotası olmalı yola düşmeyi tercih edenler için tabi. Ben rotası olmayanlardanım. Bu yüzden otoban şeritlerini takip ederim. Elbet bir yere götüren her yolun üzerinde onu takip eden uzun şeritleri vardır. Beton asfaltın üzerinde genelde beyaz bazen sarı. Rotası olmayan yolcunun pusulası onlar, şaşmaz. Şeritleri takip edin, Tanrıyı değil.
Yolu uzun olanlardanım ben. Güneşin en tepede olduğu anda sığınacak tek bir gölgenin olmadığı yollar. Tek umudunuzun ufuktaki tepenin ardında bir benzinliğin olduğu yollar. Ufukta beklediğiniz kaç tepenin ardı boştur? Bunu sayamadığınız yollar. Dakikalar, saatler, günler…
İşte Kızılay Meydanı. Biraz ilerde Cemal Gürsel Caddesi. Taksim Meydanı. Siyasal Bilgiler ve Kurtuluş Parkı. Arkadaşlar orada. Kazanlar dolusu çorba kaynatmıştır şimdi Berna. Ah Berna!
Yolu uzun olanlardanım. Acele edin soğumasın çaylar. Beyler akşam 8 de Dil Tarihte unutmayın. Öyle ya. Bize umut düşmana korku ve haber bültenlerine ölüm fotoğrafları gerek. Gölge gerek arkadaşlar güneş çok tepede ve ufukta sadece küçük bir tepe.
Tanrıya hesap soranlardanım. “Gel hele gel. İlahi adalet bunun neresinde”. Genelde haksız olduğu halde tartışmayı o kazanır. Yola çıkmadıysam ben de kalkıp pencereyi açarım. Pencereden belime kadar sarkarak tansiyonum düşüne kadar sigara içerim. Sonra üzerimdeki kıyafetlerden kurtulur, anam beni nasıl doğurduysa acıya, öyle dolaşırım evin içinde. Sonra büyük ihtimal televizyonda cüklerine kamış takan yerlilerin anlatıldığı bir belgesel vardır. Memeleri dizlerine kadar sarkan bir kadın bütün çıplaklığıyla medeniyetinize sokayım dercesine güler kameraya. Anasının oturmasına gerek kalmadan memesinden süt emen küçük kara çocuğun mutluluğunu gördükçe çileden çıkıp ana bacı söverim önce kapitalizme sonra oğlu olan Tanrıya.
“Kim sikti lan ruhumu”. Acıktım. Dolapta ne zamandan kaldığını bilmediğim bir günah olacaktı. Biraz da baharat koymalı, bu adar acı yetmez. Ağzına sıçmalıyım bu ruhun. Kaç zaman oldu bedeni ruhundan çıkalı. Tanrıya sormalı. İlahi Adalet bunun neresinde ey Tanrı! Ondan başka kimse bilemez bunu en azından bedeni ortada olsaydı.
Tanrım! Kaç zaman oldu acaba, Adem cennetin ortasına sıçalı?
Peki kimin piçi bu geri zekalı ruh sancısı.
Dedim ya yüksek sesle konuşurum ben. “Bir zamanlar kendimi bulunmaz bir Hint kumaşı zannederdim” diye bağırırım. Ne zaman bağıra çağıra şiir okusam aniden Tanrı çıkar karşıma. “Sus geri zekalı Adem” diye çıkışır. Uzaklara kaçasım gelir benim de tıpkı Adem gibi. Çünkü Tanrı muhatabım değildir benim. Çözümü uzaklarda ararım. Sorgulama şansı tanımam kendime. Evrenin tüm çelişkilerini sırtlar düşerim yollara. Kenar çizgileri vardır yollarımın. Otoban şeritleri de denir hani. Uzun ya da uzak. Beton asfaltın üzerinde sarı, çoğu zaman beyaz…
Beğenerek okuduğumu belirtmek isterim. Uzun zamandır öykülerinizi takip ediyorum. ‘Nevzat’ öykünüzden sonra tekrar böylesine güzel bir öykü okuduğum için teşekkür ederim. Öyküleriniz aç kuşlara buğday saçmaya başlamış olmalı.