Yokluktan Değil Çokluktan!

0
107
Yokluktan Değil Çokluktan!
Yokluktan Değil Çokluktan!

Karşılıksız, çıkar ilişkilerinin ve menfaatlerin esiri olmadan sevmek, sevdiğinin mutlu olduğunu görüp mutlu olmak, eskide kalmış, büyüklerimizden dinlediğimiz bir masal misali içimizi ısıtan, bizi tatlı düşlere salan ruhani duygular. Bizi bu tatlı rüyalardan uyandıran, yüzümüze soğuk bir tokat gibi çarpan gerçekler ise, kasvetli ve karanlık. Hepimizin içinde bulunduğu, ekmek kavgası, makam ve mevki sevdası, isimlerimizin önünde yer alacak titrler, hayatın keşmekeş kargaşasına sürüklüyor bizi ve masallar diyarından koparıp realitenin tam ortasına atıveriyor.

İçimizde olan sevgimizi, iyi niyetimizi beslememize, büyütmemize, yeşertmemize olanak vermiyor sistem ve bizi sistemin kölesi haline getiren arzularımız. Arzularımızı sulayıp büyütürken, sevgimizin ve iyi niyetimizin yüzüne dahi bakmıyor, su vermiyor, günden güne kuruduğunu fark etmiyoruz bile.

Eski bir söz vardı hepimizin bildiği; ”azıcık aşım kaygısız başım” onu yerini şimdilerde ”hem pastam dursun hem karnım doysun” aldı.

Sevmeyi de, paylaşmayı da mutlu olmayı da daha az hatırlar ve yaşar olduk. Yetinmeyi ise çoktan unuttuk. Her şeyin daha fazlasını istiyoruz azla yetinmiyor ve mutlu olmuyoruz. Malum ne demiş ünlü ekonomistler, ‘insan ihtiyaçları sınırsız, bu ihtiyaçları karşılayacak mal ve hizmet ise sınırlıdır’. Bir ihtiyacımızı karşılayıp sevinemeden, yenisinin yokluğunu hisseder olduk.

Halbuki insanoğlu olmayan bir şeyin ihtiyacını duyamaz. Örneğin eskiden cep telefonu yoktu hiç kimse cep telefonu almayı düşünmezdi, televizyon buzdolabı hatta elektrik. Düşünsenize bilmediğiniz bir şeyi arzulayamazsınız.  Tüm bunların var olması insanoğlunun yaşamını kolaylaştırdı evet, fakat  kolaylaştırmakla birlikte ekonomik anlamda bir yük ve, boşluğu dolmak bilmeyen bir tüketim istediği doğurdu.

Önce evlere elektrik girdi, ardından elektrikle çalışan tüm eşyaların alınması şart oldu, ne de olsa komşuda olan bizde de olmalıydı, televizyondaki reklamlar fısıldadı bize, ‘çünkü ben buna değerim’ diye, insanoğluyuz, nefsimiz var, hiç sorgulamadan inandık biz de. Dün anlamını bilmediğimiz mal ve ürünler, yaşam için gerekli birincil ihtiyaçlarımız oldu.

Daha sonra sık sık yeni modeller çıktı, eskiler çöpe atıldı, yenilerini almak için bütçeler zorlandı. Öyle bir noktaya gelindi ki tüketmeden yaşamak imkansız oldu.

Tükettiğin kadar varsın, tükettiğin kadar yaşarsın durumuna geldik. Sahip olduklarımızı da gözümüzle eskittik zaten. Önce kendimize öğretelim yetinmeyi, elimizdekilerle mutlu olmayı, şükür etmeyi sonra çocuklarımıza kardeşlerimize öğretelim ve bilelim ki mutsuzluğumuz yokluktan değil çokluktan!

PAYLAŞ
Önceki İçerikÖzofagus (Yemek Borusu Kanseri) Hakkında Bilinmesi Gerekenler
Sonraki İçerikKapı Tokmağı
Melis Tutumlu
Niğde Üniversitesi Radyo TV mezunudur. İzmir'de yaşıyor. Okumayı ve yazmayı çok seviyor. Bir gazetede editörlük yapıyor ve aynı zamanda bir prodüksiyon ekibinde yönetmen asistanı olarak çalışmaya devam ediyor...