Ben bir adam tanıdım, tanıdıkça bağlandım, sarıldım, kokladım. Göğüs kafesine gözyaşlarımı bıraktım. Ben bir adam tanıdım, tanıdıkça sevdim, sevdikçe dağıldım. Gözlerine şarkılar yazıp, kulağına sözleri fısıldadım. Ben bir adam tanıdım, tanıdıkça kül oldum. Gönlümün küllerini bedenine savurup, elimde kalanları kalbine kapattım.
Ben bir adamı sevmenin en ağır bedenini ödüyordum.
Hayır, ağır değildir belki. Her sabah erkenden kalkıyor, uyanıp uyanmadığına bakıyor, okuldan erkenden dönüp balkonda gizli saklı gelmesini bekliyordum. Geceleri ışığını kapatana kadar uyumuyor, üzerini örtmüş müdür diye endişeleniyordum. Durduk yere şarkı mırıldanıyor aklıma gelince kahkaha atıyordum. Sonra… Sonra ise, etraftakilerin tuhaf bakışlarına maruz kalıyor ne yapacağımı şaşırıyordum.
Garip olansa beni gülümseten de ağlatan da hep o oluyordu.
Hep böyle olmaz mı zaten? Yara yanında yara bandı da getirmezse, kalp susar mıydı yine o, elbet o diye?