Bu röportaj kurgusal olarak yazılmış ve gerçekleri görebilmeniz adına AI (Artifical intelligence) yapay zekâ üzerinedir. Röportajda soruları soran Charlie Brown ve cevaplayan Volkona Black Jr. Karakterlerden ikisi de hayal ürünü olmasına karşın bir beyin fırtınası örneğidir. Charlie Brown dünyanın önde gelen kanallarından ve yine önde gelen bir programcısıdır. Volcano Black Jr. İse yine yapay zekâ denen robot ve bilgisayar dünyasının önde gelen kurucularından ve yetkili ağzıdır.
Zevkle ve ilgiyle okumanız dileğiyle.
Mr. Brown: Sizi tanıyabilir miyiz?
Mr. Black: Teknoloji ve AI (Artifical intelligence) konusunda dünyanın ileri gelen bir kurumunda yöneticiyim. Ancak bugün burada anarşist yönümü ortaya koyarak sizi şaşırtmak istiyorum.
Mr. Brown: Pekâlâ! İlk sorumu soruyorum yapay zekâ nedir?
Mr. Black: Bu sizin uydurmanız ve size öğrettiğimiz bir dil. Yapay olduğu doğru ancak bu bir zekâ değil.
Mr. Brown: Nasıl yani? Zekâ yok mu?
Mr. Black: Size bu kavramı biz verdik ve sizde inandınız. Hoşunuza bile gitti. Zekâ dediğimiz durum bizlerin bilgisayarlara yüklediğimiz yönergelerden ibarettir. Bir çeşit algoritma. Biz bilgisayara ne verirsek ancak verdiklerimizden dönüş alabiliriz. Muhakeme yapamaz. Verdiklerimiz içinden o an durum değerlendirilmesine göre en yakın iletiyi veya davranışı size sunar. Su içer misin? Sorusunun yanıtı evet veya hayırdır. Ve her iki durumda da teşekkür edilir. Bilgisayar bu soru karşısında birini tercih eder ve teşekkür eder. Evet demesi susadığı veya su içebileceği anlamına gelmez. Bu cevaba istinaden siz “ne kadar kibar” diyebilirsiniz.
Mr. Brown: Yani ne kadar çok bilgi aktarabilirseniz o kadar çeşitlilik gösterir.
Mr. Black: Tamamen öyle.
Mr. Brown: Yapay zekâ ile süper zekâ arasındaki fark nedir?
Mr. Black: Yapay zekâ sizi kandırdığımız bilgisayarların algoritmalarıdır. Süper zekâ ise sizi aldatan bizlerin zekâsıdır.
Mr. Brown: Bu işi veya bu olmayan zekâyı ki ben yine de yapay zeka olarak diyeceğim müsaadeniz olursa. Kimler geliştiriyor.
Mr. Black: Bu iş için bir çeşit avcılık yapıyoruz. Yaşları 10 ile 15 arasında olan çocuklardan faydalanıyoruz. Kod yazmayı bilen kendini geliştiren çocukları kullanıyoruz. Gelecek onların elinde.
Mr. Brown: Neden çocuklar? Yani neden 10 ve 15 yaş? Hayal dünyaları geniş olduğu için mi?
Mr. Black: Alakası yok. Nedeni oldukça basit. Bitmek tükenmek bilmeyen enerjileri var. Ve biz bu enerjiyi kullanıyoruz. Ayrıca çocukları kullanmak bir ayrıcalık. Yüksek ücret ödüyoruz onlara ve ailelerine. Çocuklarda muhakeme yeteneği yetişkinlere göre daha düşük olduğu için sorgulamıyorlar. Çocuklar geliştirecekleri uygulamaların ileride ne gibi bir sonuca yol açacağını bilemiyor. Onlar üretiyor biz bu uygulamaları farklı amaçlar için kullanıyoruz.
Mr. Brown: Bir dakika ne dediğinizi farkında mısınız?
Mr. Black: Elbette farkındayım bunu insanlardan hep gizledik ama baktık ki insanlar zaten umursamıyorlar. Onların derdi android dünyasında olan yenilikler.
Mr. Brown: Çocuk hakları peki?
Mr. Black: Çocuklar zaten bu işi bir oyun olarak görüyorlar. Verin önlerine hamburger ve içeceklerini bilgisayarlar ile uğraşmak onlar için bir oyun. Ayrıca çocuklar sigara içmezler. Kahve ve çay da. Üstelik yetişkinler gibi farklı duygusal ihtiyaçları yoktur. Geliştiriciler yetişkinler olsaydı muhtemelen daha çok para, sex, müzik ve sosyal ortam gibi zaman kaybettirecek kavramları isterlerdi. O nedenle taze beyinleri kullanmak çok daha ucuz ve verimli.
Mr. Brown: Çocukları seçmenizin altında yatan başka gerçekler var mı?
Mr. Black: Elbette var. Yetişkinler duygu durumları anlamında çocuklara göre daha çok çeşitlilik arz ederler. Şu anda orta yaşını geçmiş olan bireyler zaten dördüncü sanayi devrini bilmiyorlar. Android denen kavram onlar için fazla. Bugün hizmet verdiğimiz bireyleri yavaş yavaş daha sade ve basit duygu durumlarına alıştırıyoruz. Çocuklar bu duygu durumlarını çok iyi bilemedikleri için işimize daha çok yarıyorlar. Geliştirdikleri uygulamalar çok karmaşık olsa bile duygulara yönelik en sade özellikler taşıyor.
Mr. Brown: Duygu durumlarını neden bu kadar önemsiyorsunuz?
Mr. Black: Bunu röportajın diğer bölümünde alalım olmaz mı?
Mr. Brown: Unutmayalım o halde.
Mr. Black: Asla zaten varmak istediğimiz nokta o.
Mr. Brown: Çocuklarınız peki onlar bu alanda çalışıyorlar mı?
Mr. Black: Evet kızım on yaşında ilk kodunu yazdı. Kızımın da hayatını mahvediyorum. Çocukluğunu yaşamasına engel olarak ona kod yazmasını söyledim. Ve bu sayede duygu algılamalarını, adlandırmalarını kısıtlayarak basitleştirdim. Şimdi kendisi de bu yüklenen pardon öğretilen bilgilerle sizin gelecekteki çocuklarınız için aynı şeyi yapacak.
Mr. Brown: Çocuklar konusu midemi bulandırdı biraz.
Mr. Black: Aileler sorun etmiyorlar aldıkları ücretler önemli.
Mr. Brown: Tamam geçtim orayı. Bu yapay zekâ nerelerde kullanılacak? Ev işlerinde olacaklar mı mesela?
Mr. Black: Hayır. O zaman kaybı olur. Bırakın insanlar kendi elbiselerini katlasınlar. Bu onlara insan oldukları izlenimini verecek. İleride kaybedecekleri kavramları örtbas edip sizler insansınız bakın elbiselerinizi siz katlıyorsunuz dememiz gerekecek. İstense bu işi yapacak robotlar yapılabilir ama insanlığınızı kaybetmemeniz adına yapmıyoruz diyeceğiz. Biz robotları daha ziyade sanat kavramında kullanacağız.
Mr. Brown: Neden sanat? Ve sanat derken?
Mr. Black: Sanat eserleri ortaya çıkaracaklar. Toplumlarda zaten sanatta estetik kaygıları olan az sayıda insan var. Bu işimizi kolaylaştırıyor. Bir süre sonra insanlar estetiği yitirecekler ve bu sayede robotların inşa ettiği mimarilerden tutun ortaya konacak dahası üç boyutlu yazıcılardan çıkacak olan eserleri evlerine alıp koyacaklar. Daha sonra evleride olmayacak ama şimdilik geçelim. Öncelikle üzerinde durduğumuz konu en azından ileride asıl aşmamız gereken kavram estetik.
Mr. Brown: Anlamadım ama sanırım ilerleyen bölümde daha açık olacaksınız. Peki, bu alanda ilerlemeler yani yapay zekâ işsizlik yaratacak mı? Yaratacaksa hangi sektörleri vuracak?
Mr. Black: Bir bakıma yaratacak bu doğru. Her sanayi devriminde birçok kişi işsiz kaldı. Ama bu bizim sorunumuz değil insanlar kendilerini bu sona hazırlamalılar veya zekâlarını kullanmalılar. Sektörlere gelince neredeyse bütün sektörleri şu veya bu şekilde ama en nihayetinde büyük bir dalga yaratarak etkileyecek. Öncelikle tıp alanında doktorlara daha az iş düşecek. Yapılacak kan ve diğer testlerde androidler testlere göre değerlendirmeleri hızlıca yaparak hangi ilaçlara ihtiyaç olduğunu kolayca belirleyebilecekler. Doktorlukta cerrahi alanlara da girecekler. Üstelik sıfır hatayla. Veya hukuk konusunda bir avukattan daha iyi bir savuma hazırlayabilecek çünkü hafızasında kanunların tüm maddeleri, yönergeleri, atıfları ve dahası emsal kararlar olacağı için daha etkili olacaklar. Ama bunlar biraz zaman alacak 2040 uygun bir tarih. Taşımacılık, seyahat işlerinde daha önceki bir tarihi ön görüyoruz. Yollarda insansız taşıma araçları olacak daha güvenli üstelik.
Mr. Brown: Bilimkurgu gibisiniz.
Mr. Black: İltifat olarak kabul ediyorum.
Mr. Brown: Yapay zekâ askeri amaçlı olarak kullanılıyor mu?
Mr. Black: Geçtiğimiz on yıldır zaten kullanılıyor ancak sürekli kendini geliştirerek. Yapay zekâ silah teknolojisinde de yerini elbette alacak.
Mr. Brown: Terör guruplarının eline geçme ihtimali yok mu?
Mr. Black: Normalde olmaması gerekir. İleri teknoloji ve sınırlı sayıda üretimleri gerçekleşir. Her kod yazan birey kalkıp savaş teknolojisi için bir algoritma yazabilir ama bu sadece bir yazılım olur. Bu yazılımı kullanacağınız ileri teknoloji bileşenlerini gidip marketten veya amazondan alamazsınız. Büyük devletler bu savaş ekipmanlarını terör örgütlerine aktarırlarsa bu onların kararı olur. Bu çeşit bir çalışma yapan devletler var mı? Şüphesiz var.
Mr. Brown: Savaş veya silah alanında kullanılacak olması veya kullanılıyor olması ne sağlar?
Mr. Black: Bilgisayarlar düşünmez. Düşünmediği için muharebe esnasında kimin öleceği ile ilgilenmez. Hesap yapar ve karar verir. Ne kadar çok ölüm ve zayiat o kadar iyi bir çalışma demektir. Ayrıca savaşın yıkıcılığını insanlara göstermemiz için yapay zeka iyi bir enstrüman.
Mr. Brown: Yeniden yapay zekâya odaklanalım lütfen. Bu çalışmalar bir sır olarak mı yürütülüyor?
Mr. Black: Normalde sır olarak yürütülmesi gerekirdi ama bu teknoloji ve geliştirdiğiniz uygulamayı bir önce kullanıma sunmazsanız başka bir geliştirici sizden önce benzer bir uygulamayı sunabilir. Bu durumda verdiğiniz emek dahası çocukların emeği boşa gidebilir. Bunu yaşamamak için acele ederiz.
Mr. Brown: Acele etmek?
Mr. Black: Testlere bir an önce alırız ve laboratuvar ortamında test edilir. Ama yeteri kadar yapılamıyor zira zaman çok önemli. Oluşacak sorunlar kullanıcılar tarafından dönüşlerle tespit edilir nasılsa. Olası kazalar için bir bahane bulunur ve güncellemesi yapılır.
Mr. Brown: Neden bu işi yapıyorsunuz?
Mr. Black: Can sıkıntımı nasıl atabilirim diye düşünüp durunca bu yola girmiş oldum. İnsanların can sıkıntısını da bu şekilde bertaraf edebileceğimi düşündüm.
Şimdi bir reklam arasına gidelim dönüşte şu duygu durumları, estetik ve geleceğin robotları konusuna gireceğiz.
…
Bu kurgu röportajın ikinci kısmı ve üçüncü kısmı da gelecek. Siz okuyuculara sınır ötesi gibi geldiyse sorulan soruların neredeyse tamamının sorulduğunu ve cevaplarında bir kısmının aynen yukarıda olduğu gibi söylendiği ama satır aralarında nelerin saklı olduğunu göstermek amacıyla eklemeler yapılarak ortaya konduğunu söylemek isterim.
Yukarıdaki röportaj kısmen gerçekleştirilmiştir.
Programın sunucu Charlie Rose ve konuğu ise Andrew W. Moore’dur. Ve Andrew W. Moore The School of Computer Science at Carnegie Mellon üniversitesinin dekanıdır. Bulunduğu konum tamamen yapay zekanın geliştirilmesi ve kodlanması yönünde çalışmalar üzerinedir. İngilizcesi olanlar için aşağıda linki vardır. Ve sorular ile cevapların yukarıdaki kurgu röportajla ne kadar örtüştüğünü izleyebilirsiniz. Ayrıca sorulara cevap verirken bir insandan ziyade bir bilgisayar gibi düşündüğünü üstüne üstlük bundan keyif aldığını yüzündeki ifade ve sesinin tonundan çok net anlayabilirsiniz.
https://charlierose.com/episodes/Mr. Black9644
Röportajın ikinci bölümü ise kurgusal olmakla beraber bazen gizli bazen alenen yapılan bir takım araştırmaların odağında olacak. Bu tür çalışmalar henüz geliştirilme aşamasında olduğu için haber değeri görmemektedir.
İkinci bölümde görüşmek üzere.