Sanki o gece daha bir uzundu yollar. Sokak sokağa açılıyor yol bitmiyordu. Aklında ki tek şey biran evvel Aydın abisinin yanına gitmekti Guli’nin. Asıl ismi Mahir’di. Babası mahir bir adam olsun diye koymuştu O’na bu adı. Yaşam maharet işiydi nede olsa. Mahir olmalıydı. O uğruna canını verecek kadar çok sevdiği sevgilisinin gürcü ev arkadaşı kız koymuştu O’na Guli lakabını. Guli gürcüce de yürek demekti. Ve sevgilisi o ev arkadaşına her Mahir den bahsedişinde Koca Yüreklim diye başlardı söze. O anlatmadığı zamanda Mahir için senin Guli ne yapıyor diye soran arkadaşı alıştırmıştı bu isme herkesi. Guli şöyle Guli böyle.
Sanki bu gece daha bi uzun du yollar. Cep telefonu aramaya kapanmış olduğu için ankesörlüden aradı o gece şehir dışındaki sevgilisini. Her zamanki saatinde. Sevgilisi onu aylar önce olmayacak bu iş diye terk etmesine rağmen bırakmamıştı aramayı Guli. Ve mektubu da kesmemişti. Mektup mu kaldı canım diyenlere inat yazdı. Hep yazdı. Kız artık sıkılmış yazmayı bırakmış mektuplar cevapsız kalmıştı. Ama kısada olsa telefon görüşmelerini bırakmadı Guli. Geçiştirmede olsa telefonu açtığı sürece aramalıydı. Ama artık emin değildi.
Aydın abiyi bulmalıydı. “Nerede bu herif!”
Dilinde o şarkı. “Haydi söyle, onu nasıl sevdiğimi…” ve bu şarkıda her bu nakarata geldiğinde söyleyemedim, soramadım diye kendine kızıyor nefesi sıklaşıyordu. Sokak sokak daha ne kadar arayabilirim diye düşünürken Aydın abiye giden o tanıdık sokağa girdi. Daha vardı. Adımlar hızlandı. Aklından atamıyordu o son sözü. “Özür dilerim” . Ne demekti şimdi bu. İçi içini yiyor kafası iyice karışıyordu. Zaten çok sağlammış gibi.
Bir ara ellerini yana açtı ve öylece bağırdı. Gecenin bu geç saatinde çok da normal olmayan bu sese uyananlar olacak ki karanlık binalardan birkaç ışık yandı. Korktu ve koştu Guli.
35 dakikadır yürüyordu. Ve nihayet, işte Aydın abi oradaydı. Yanına gitti ve sessizce oturdu. Havada ki sert rüzgarın sesine Aydın abinin mırıldanışları karışıyor söylediklerinden bir şey anlaşılmıyordu. Guli öylece aydın abiyi dinledi,dinledi. Bir süre sonra sustu Aydın abi. Ve uzun bir sessizlik oldu.
– Hayırdır ! dedi Aydın abi daha sonra. Düşünceli halden sıyrılmış gibiydi. Selam yok mu? Dedi.
– Elleme bana abi .
– Gözlerin yine şiş uyumadın gene demi kaç gündür.
– …
– …
Ahhh Gulim Ah. Bitmeyecek sendeki bu duman. Yine aradın ve yine olmadı demi.
– Abi bişey oldu.
– Ne oldu?
– Aradım yine. Her zamanki saatimde aradım abi.
– Eee
– Telefonu açtı. Merhaba dedim. Özgür? dedi.
– Ne dedi?
– Özgür dedi abi. Özgür.
– Peh! Kadın işte. Bulmuş kendine yeni birini. Sen ne dedin peki.
– “Ben Guli” dedim. Sonra “Özür dilerim” dedi. Bir şey söyleyemedim abi. Kaldım öylece. O da ses etmedi. “Ben…” dedim, konuşamadım. Kapattım.
– Geri döndü mü? Aradı mı tekrar seni.
– Hayır . Aramadı. Bu saate kadar oradaki bankta aramasını bekledim. Delirecem abi. Delirecem. Neden , neden? Ben onun için onca şey yapmışken. Ona sonsuz güvenirken nasıl olur abi. Kafam almıyor. Herkes bize imrenirken , hiçbir sorun yokken. Böyle nedensiz, bi çırpıda “Olmayacak” demek ne demek. Neden diyorum ne oldu diyorum söylemiyor. Ve sonra telefonu “Özgür” diye açıyor. Nasıl bir şey ki bu sevgi 6 ayda değişiyor. Basit mi bu kadar. Ha deyince sevdim ha deyince vazgeçtimle olurmu bu işler. Özgür kim ya. Nereden çıktı bu lavuk. Benim vermediğim ne verdi. Ne vaad etti. Hayır O buna nasıl kandı.
– Beklide sevmiştir.
– …
– Bu kötü bişey değil.
– Ne demek kötü bir şey değil. Hayatında ben varken nasıl başkasını sever.
– Bak Guli sevgi insanın ihtiyacıdır. Bu ihtiyaç ihtiras doğurur. Fazlasını aldığında eksiği gözden çıkartır insan.
– Ne demek bu ?
– Vaz geç artık demek. Kimsenin hayatında zorla olamazsın.
– Hayır önceki söylediğin. İhtiraslar nasıl eksiği gözden çıkartır.
– Doğa Guli doğa.
– Hayır bana söylemeliydi.
– Söyleyemezdi.
– Söylemeliydi.
– Söyleyemezdi.
– Kes sesini. O lavuk benim vermediğim ne vermiş olabilir. Sen biliyorsun ki. Ben onun için neler yaptım. Ailemi bile karşıma aldım. Şimdi kalkmış eksiklikten bahsediyorsun.
– Bak Guli. İnsanların çoğu heva ve hevesleri uğruna yaşar. Bunu farkındalık içinde yapmazlar her zaman. O yüzdendir ki bir taraftan sadık olurken başka yerden sadakatsiz olurlar. Değerleri yaşamlarını etkiler bilirsin işte. Eğer tek amacı mutlu olmaksa en fazla kimle ve neredeyse onu seçer. Sen sevgiye sadıksın. Sadakate ve değerlere sadıksın. O ise mutluluğuna. Bazıları böyledir. Mutluluğu sever, sevmek değil mutluluk önemlidir. Sen mutlu olmasan da sevdiğini bırakmazsın. Ama bazıları mutluysa sever.
– O benle mutluydu.
– Demek ki daha fazla mutlu olduğu birini buldu.
– Kes sesini.
O sırada oradan geçen arabada ki gençler Guli’yi izliyordu. Arabayı kenara çekmiş içerde Guli için tahminlerde bulunuyorlardı. Kimisi polise haber vermek gerek derken kimisi de eğleniyordu. Gençlerden biri bağırdı
– Hey manyak ne bağırıp çağırıyorsun.
Sesi duyan Guli
– Kenarda bulduğu koca bir taşı arabaya doğru atıp aracı kovaladı.
Öfkene hakim ol dedi Aydın. Olmaz böyle.
– Sigara dedi Guli, sigara içmem lazım. Sigara var mı?
– Hayır dedi aydın abisi.
Montunun cebini aradı, arka cebi yokladı derken yerde yarım bi izmarit bulup yaktı. Bir nefes çekti ve aydının yanına oturdu.
– Rahatladın mı dedi aydın
– Hayır nedenini öğrenene kadar rahatlamayacağım.
– Öğrenince de rahatlamayacaksın. Sevdikleri tarafından aldatılanlar böyledir. Kendine ve sevdiğine bu sonucu yakıştıramaz.
– Neden susmuyorsun?
– Neden susayım. Madem susmamı istiyorsun neden geldin.
– Şu sigara bitsin beynini patlatacağım senin pis kaçık. Aldatılmışmış. Hah .
– Evet Guli. İnsanlar hep aldatır. Ya kötüyü iyilikle ya da iyiliği kötülükle aldatırsın. Kimin ve neyin ne hak ettiği önemlidir. Sen bunu hak etmemiş olabilirsin. Ama tercih hakkı onundu. Ve bu tercihi yapan bir insan doğru bir insan değildir. Ama tercihlerinde herkes özgürdür.
– Bana Özgür deme!
– …
komik olma. Önüne bak. Bu yaşananlar seni olgunlaştırır elbet. Kalk uzatma evine git. Unutma affetmek en büyük intikamdır.
– Sigaram bitmek üzere.
– Ne yapacaksın. Serseri bir sarhoş gibi bira şişesiyle beynimi mi patlatacaksın.
– Neden olmasın.
– Hadi yap o zaman. Elimi dahi kaldırmam.
Guli bağırarak ayağa kalkmıştı. Kendine hakim olamıyor, Aydın abisini tekmeliyordu. “Aşağılık herif o kız bunu yapmak istemezdi tamamı, suç onun değil. Sen hiçbir şey bilmiyorsun. Bildiğim en pislik adamsın. Sana anlatanda kabahat. Sadece sokağı aydınlatan saçma bir lambasın. Kes sesini artık.”
O sırada Guli’nin kovaladığı araçtakiler Guli’yle eğlenmek için tekrar gelmişti. Onun bağırarak sokak lambasını yumruklayıp tekmelediğini ve taşladığını görünce aşağı inip onu tartaklayarak , daha önce onlara attığı taşın da hırsıyla onu yumruklamaya başladılar.
…..
Telefonunun sesine uyandı Guli o sabah. Uyanmasıyla sert bir plastik kokusu ve yanık kokusu geldi burnuna. Yarım yamalak hatırlıyordu akşamı. Telefon sustu. Akşam yediği dayağı hatırladı. Üstü kandı. Yutkunmakta zorlanıyordu. Her nasıl olduysa kendini bu banka atmış ve donmamak için birkaç plastik ve çöp yakmıştı.
Telefon terar çaldı. Kolunu kaldıramadı önce Guli. Zorlada olsa ulaştı telefona . “Oğlum” diyen ses endişeliydi. Ses etmedi önce. Gözü karşıdaki elektrik direğine takılmıştı. Hani şu üzerinde Ciriş ve Guli yazan. Lambası patlamış ve yumruklamaktan olsa gerek birkaç yerinde kan izleri oluşmuş sokak lambası. Aydın abisi… Zorla yutkundu ve telefondaki sese
– İyiyim , birazdan gelirim diye cevap verip telefonu kapattı.
BAŞLIK YANLIŞ “Yanlızlık” değil Yalnızlık olmalı
Çok önemli bir yazım hatasını fark edip yazdığınız teşekkürler. Güncelleme yapılmıştır.