Bu mektup “Yitik Gönlümün Huzurunda” adlı mektubun devamı niteliğindedir.
“Dokunulmasa da görülmese de kalpte yer verilir bazısına, nedensiz….” diyor Üstat Cemal Süreya. Sevmek için illa görmek şart mı? Öyle ise gönüller neden aşık olur, hüzünlü gözlere mi tutulur; yoksa tatlı dillere mi? Galiba hiçbir zaman anlayamayacağım bu çelişkiyi! Şimdilerde “aşk” basit bir sevgi gibi yaşanıyor. Halbuki onu anlatmak bile imkansızdı bir zamanlar… Yaşanırken öğrenilirdi,”seni seviyorum”denilmezdi,utangaç bakışların yere bakmasıydı bu iki sözcüğün izahı! Ne ara bu kadar basitleştirdik;şiirler anlatırdı sevdaları…Bir yerlerde ifade ederdi işte;her insan kendince çözerdi,şiirlerde ki sevda düğümünü…Bir ömürdü sevdalar,zamanlara sigdirilabilecek kadar sığ bir duygu değildi. Etrafimda böyle sevgiler gördükçe yalnızlığıma aşık oluyorum. Gönlüm sızlıyor ama susuyorum. Icim yana yana sana olan sevdamı -bir nedeni de bu korkumdan dolayı- içime hapsediyorum. Bir umutla yaşıyorum işte! İnsanlara karşı umursamaz; hayatla olan yaşama mücadeleme devam ediyorum. Zor evet ama alıştım,bir yerden sonra sevmeye bile başladım. Kimi insanlar umursamaya bile değmiyor çünkü! Mücadele ederken,gönlüm avaz avaz seni haykırırken;dilim sükut ediyor inadına… Bu inadım zıtlıgim beni güçlü kılıyor