Saat; gecenin en derinliklerinden bir dilim…
Herkes köşesinde şimdi…
Geride bir ben…
Çekilecek köşe bulamayan, yardım dileyen bir beden…
Hayal dünyasında, sığındığı umut kırıntısında kaybolan bir ruh…
Kayboldukça insan olduğunu hatırlayan;
Hatırladıkça alevler içinde kıvranan; tekrar tekrar ölen, dirilen…
‘’YALNIZ’’ bir ben…
YALNIZ…
Ne muazzam bir kelime…
Altı harfe sığdırılan, tüm hislerin tohumu olan bir duygu…
Sevginin, tutkunun, özlemin…
Kardeşliğin…
Bir anne kalbinin…
Hatta nefretin…
Akla gelen tüm hissiyatın doğuşu değil midir yalnızlık?
Âdem yalnız olduğu için Havva’nın varlığına maruz kalmamış mıdır mesela?
”Havva” …
Fazlaca sevgiye muhtaç olduğu için filizlenmemiş midir tohumlarından?
Bağlanmamış mıdır milyonlarca insana?
Yahut “Yaratıcı”…
Koskoca evrende tek kalmamak adına yaratmamış mıdır onlarca evladı?
Ne dersin?
Saç tellerimiz ya da…
Tüm bu kalabalığa rağmen yalnızlığın yan etkilerinden kaçamadıkları için…
Yahut şefkat dolu bir el ‘in yoksunluğundan böylesine dökülmemiş midir sence?
Kim bilir…