Yağmur yağıyordu hissetmiyordu, ağlıyordu, duymuyordu, gelip görmüyordu. Şimdiyse uzun zamandır ölesiye beklediği ama bunu ona bir türlü söyleyemediği adam işte tam da karşısından ona doğru yürüyordu.
”Ne yapmalı? Koşup sarılsam, yok kendini çok önemli hisseder. Olsun… Durmalı o gelsin. İlk hamle ondan olmalı, ona göre davranmalı. Neden bu kadar planlı her şey? Oysa isterdim ki hiç düşünmeden… Ölüyordum ben ya ölüyordum. Özlemek ne demek biliyor mu acaba o?
Sanrılarımı hala hatırlıyorum. Söyleyemedim hiç ama özledim ben çok özledim. Beni hunharca koyduğun köşemdeyken ben sen hava yolculukları yaptığın için özgür zannettin kendini. Kendi keşmekeşine kapılıp hayatından memnun olduğun olduğunu zannettiğin zamanlardı.
Oysa kafan karışık hayatın sana göre berbattı bana rastladığında. ”Sanki seni daha önceden tanıyormuşum gibi di mi? Hı hı bence de öyle. Ayçiçekleri, birlikte yolculuklar ve bir gün Godot çıktı duvar gibi karşıma. Mesaj belliymiş ama ben çok sonradan anladım.
Hızlı adımlarla yaklaştın bana, sonra koştuğun için özürler diledin. Ben öylece okudum dinledim seni, dingin ve heyecanlıydım… Oysa sen hiç emek sarf etmedin yani hiç emeklemedin. Hep koştun bana gelirken de, giderken de…
Ben neydim çözemedim önce. Bana hoşça kal dedikten sonra anladım. Boşluktum, doldurdum. Sonra başka boşluklar oldu, yetemedim sana zaten sen diğerlerini doldururken öyle bir sıkıştırdın ki beni, bana yer kalmadı.
Sonra hiç sesini duymadım, yüzünü görmedim. Sen bıraktın ben de bıraktım. Şimdi tüm bunlar geçerken aklımdan nasıl koşmalı sana?
Gülümsedin mi? Yoksa telefonda mısın?
İyice yaklaştı adımları içimdeki sıkıntıyla karışmış hisler çarpıntı yaptı ne olabilirdi ki en fazla kalp krizi. Ben de hızlandım ona doğru…
Bir adım kala durduk. Baktık birbirimize baktık baktık hani şu dizi filmlerdeki gibi. Neler geçti aklımdan hatırlamıyorum. Sonra birer adım daha ve sarıldık. ”Özledim” fısıldadı. Onca gürültünün içinde sanki her şey sustu ve o sesi herkes duydu. Halbuki öyle gizli söyledi ki. Öyle olmalıydı zaten.
Ben de. Gözlerime baktı, alnımdan öptü, gülümsedi ve her zaman olduğu gibi yarım bir öpücük hani bu kadarı yeter dediklerinden.
”Ararım” Güldüm suratımda dalgayla karışık kırgın ifadeyle. Omzumdan tuttu bırakmadım ben seni dedi ama o kadar çok ama var ki. Sonra bir yarım öpücük daha.
”Gitmeliyim şuraya yetişmem lazım”
“Peki”
Gülümsedik ve gitti. Öylece durdum ardıma bakmadım hiç. Oysa o giderken gözden kaybolana kadar izlerdim onu, bakmadım bu kez. Kaldırımın ortasındaydım ve bana çarpa çarpa yürüdü insanlar. Çığlıklar ata ata yağdı yağmur.
Eli omzumda kalmıştı ve ben bu ağırlıkla yağmurda yana yana yoluma devam etmeye Godot’yu anlamaya mecburdum.