İnce dişli tarakla, geriye doğru taradı annesi saçlarını.
Alnı gözüksün istedi, tertemiz…
Sırtına çantasını taktı, kapının eşiğinden o sokağı dönene kadar baktı.
Okuyacaktı, büyük adam olacaktı, askere gidecekti, evlenecekti…
Sıradan hayaller kurmaya başladı, herkes gibi.
Okuldan çıkınca evine sapa sağlam döndüğü gibi, askerden de sapa sağlam dönecekti.
Belki bir sevgilisi olacaktı onu bekleyen, belki bir eşi…
Hatta belki de kundakta bebeği…
Basit yaşayacaktı, ihtiyacı kadar kazanacaktı, ama o alnı her gün ak kalacaktı.
Yıllar yılları kovaladı, annesi askere göndermeden ellerini kınaladı.
Kınalı parmaklarının kokusu, burnunda kaldı.
Askerlik yeri İstanbul çıkınca sevindi önce, sonra sevincinden utandı.
Oğlunu İstanbul’a gönderen anneydi de, Şırnak’a gönderen anne değil miydi?
Utandığı bir huzur kaplıyken içi, sesini duymak istedi.
Aradı…
Aradı…
Bir kez daha aradı…
Hani İstanbul’daydı, ne gelebilirdi ki başına?
Hani ‘şehirlere bombalar yağardı her gece’, ama o bahsi geçen şehir İstanbul olmazdı genelde.
Bir daha aradı.
Eğitimde dediler.
İçi rahat etmedi, televizyonu açtı, İstanbul’da köprüyü kapatan erleri gördü.
Tarifsiz kederler içinde, başını yastığa gömdü.
Bir daha aradı…
…
Açılmadı.
‘TSK yönetime el koydu’ dediler.
‘Cemaat son kozunu oynadı’ dediler.
‘Askeriyenin içerisindeki yapılanma, kalkışma girişiminde bulundu’ dediler.
Sabaha kadar bekledi o anne, gözyaşları dinmedi.
Bir anneyi sabaha kadar ağlatmak caiz miydi?
Ezan sesleri, sala sesleri, korna sesleri…
Sonunu hazırlayan bir milletin, kendi kafasına sıkma sesleri…
Sonra bir son dakika gelişmesi oldu.
Köprüdeki askerler teslim oluyor dendi.
Bir yayın başladı, sonra kesildi.
Aradı…
Yine açan olmadı.
Bir görüntü yakaladı anne, oğlunun yakasında ‘kardeşinin’ elleri…
İnanmak istemedi, çırpındı yüreği kırlangıç gibi.
Sığmadı göğüs kafesine, sığmadı evine, sığmadı kendine…
Siyah saçlarını ince dişli tarakla taradığı, parmaklarına kınalar sürdüğü oğlu, ‘kardeşlerinin’ tekmeleri arasında can veriyordu.
Bir ses geldi: “Vurmayın, vurmayın caiz değil!”
Ölüye vurmak caiz değil…
Yahu senin caiz dediğin nedir?
İçi geçmiş, tadı kaçmış oyunlar kurarken ve ağzından salyalar akarken bir canavarın…
Kardeşin kardeşi kırması caiz midir?
“Sonunu hazırlayan bir milletin, kendi kafasına sıkma sesleri…” çok haklısınız….