İkili ilişkilerin ikilemidir, iklim-vitrin meselesi. Nitekim Ajda Pekkan konuya parmak basmış, kendisini görmeyi bilenlere saklamıştır. Her kadın da böyle yapar zaten. Kendisini beden ötesi gören erkeğin yanında olur. Bedenlere kanan, bedensel tatmini her şeyden önde tutan sözde öz güveni yüksek, ruh gözü düşük lümpen adamlar ruhunu tanıyan kadınlara uygun değildir. Bu demek değildir ki kadın karşısındaki bedenine bakmaz, bakar bakmaz olur mu! Ancak beden ötesini görmeye daha meyillidir, ruhu basit olanla sekse karşıdır aklı.
Bir enstrüman olan kadın bedeni güzel notalar ister bedeninde. İster ki ortaya çıkan müzikte bir ahenk olsun. Cızırtı çıkmasın. Bunun için de belki genel geçer şeyler yaşarken bile bunda bir anlam arar. Salt sekse karşı da değilim, ama biraz üstümde potluk yaratıyor.Ne bileyim beli olsa,beyni uymuyor! Beyni uysa kalp ritmi hoşuma gitmiyor.
Çağlar boyu gelişen kadın, kadının etrafında dönen endüstriyel dünya belki de bu konuyu vitrine taşıdı. Kadın bedeni meta oldu, vs. vs… Hepimizin bildiği şeyler işte. Erkek bedeni gibi kadın bedeni de kullanılır doğaldır, hem dünyada her şey mübah değil midir! İstediğinizi yapın, en fazla bir kaç kişi yanınızdan ayrılır. Ayrılırsa ayrılsın çok mu umrunuzda! Benim hiç değil. Ama kadının zekasıyla dalga geçilmesine katlanamıyorum, kendi zekamla da. Erkeğin ata-erkil kafası çağlar boyu gelişmemiş olsa gerek.
Her kadın bu durumu muhakkak yaşamıştır. Fiziksel itkilerden yüzeyselliğin dibinden çıkıp gelen bir sürü adamı güzel sözler söylerken görmüşsünüzdür yüzünüze, sonra bir bakarsınız ruhu umrunuzda değil! Takıldığınız inceliklere, alındığınız cümlelere varıncaya kadar hiç bir şeyi görmüyor. Sadece yanında böyle bir fiziği taşımaktan mutlu. Zaten ötesini göremiyor. Ne acınası bir zekadır! Kadın çoğu zaman yanındaki erkeğin zeka düşüklüğünü anlasa da susar, bildiği şeyleri bilmiyormuş gibi yapar. Sevdiğindendir sessiz kalışları… Ama itiraf ediyorum ben bunu her yaptığımda içimden hep dalga geçtim karşımdakiyle. Okuyan varsa kusura bakmasın ama çok komiktiniz. Bir şeyleri ilk kez siz tespit etmiş gibi konuşmalarınız, dünyanın sırrını bulmuşçasına olan davranışlarınız ve hesabı öderken atomu parçalıyormuş gibi gözükmenizden midem bulanıyor!
Nedir sizi üstün kılan? Son zamanlarda dinlediğim onlarca hikayeye bakıyorum da ilişkinin başlaması bitmesi hep karşı cinsin elindeymiş gibi. Kadınlar silkinin! Boşversenize. Kimisinin ailevi sorunları var, kimisi ilişkiye hazır değil, kimisi hislerinden emin değil. Ama konu yatak olunca her şeye hazır olan erkek “cinsi”ne ne ara bu kadar öfkelendim bilmiyorum. Ancak tüm bu kendilerini her şeyin öznesi olarak görmesi, kadınların bu anlamda da psikolojik bir şiddet ve baskı görmesinden çok sıkıldım. Ezilip büzülmesinden de, sevdiği adamı kaybetmemek için. Her şeyin ona göre olmasına alışmalarından. Diyeceğim o ki kaybedin kadınlar! Sizi yanınızda biblo gibi gezdiren tüm erkeklere kafa tutun! Suyun üstünü tercih eden adamlara derinlerinizi göstermeyin.
İster sevgili olsun, ister arkadaş yahut ilk kez konuştuğunuz birisi… Onun ruhunu dinlemeli, bakışlarinı anlamalı, söylediklerine değer vermelisiniz. Değer verdiğiniz sürece değer görmez misiniz?
Her insan anlar, onu aptal yerine koyuşunuzu, öylesine gelişi güzel konuştuğunuzu…
Bırakın artık bu yüzeyselliği, değer verin! Ruhuna inin, ne kaybedersiniz ki?
Kadın erkek ayrımı yapmayı doğru bulamadım, yazının ana karakteri kadın olmuş ama kadınlarda öze inmeyip, karşısındakinin fiziksel özellikleriyle yetindiğine çok denk geldim.
Konu aslında yaşamak, doya doya yaşamak! Yaşa be kardeşim, karşındakini de yaşa hem de doya doya…
Yatakta alacağın zevk en fazla kaç dakika olacak ki?