Varoluşun İki Yüzü: Ahlat Ağacı

0
319
Varoluşun İki Yüzü: Ahlat Ağacı

Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi Ahlat Ağacı, klasikleşen Ceylan filmlerinin temel konularından biri olan bireyin toplumla çatışmasının bir dışavurumu olarak taşradan çıkma arzusunu dile getirmesidir. Bu arzu aynı zanda varoluşun sorgulanmasının da yansımasıdır. Ceylan’ın bu filminde ise klasikleşen mekanlarından biri olan taşra da bu sefer bir yazar adayının çelişkileriyle birlikte yaşadığı bunalıma tanık oluyoruz.

Film, Sinan Karasu’nun (Doğu Demirkol) öğretmenlik eğitimi için gittiği merkez yani Çanakkale’den taşrası olan Çan’a dönmesiyle başlar. Okulun ardından taşraya dönen Sinan bir yandan atanamayan öğretmen sorunu ile yüzleşirken diğer yandan ise yazar olma hayalinin peşinden gider. Sinan’ın üniversite yıllarında yazdığı kitabın ismi ise Ahlat Ağacı’dır.  Aslında bir nevi Sinan bu kitap ile kendi yaşadığı buhranı kaleme alır, varoluşsal sancılarını Ahlat Ağacı’na benzetir. Ahlat Ağacı, Yalnız, kuru, uyumsuz ve inatçı bir ağaç. Sinan da tıpkı Ahlat Ağacı gibi, toplum için de tektir, şekilsiz ve ucube iken bildiğini kendine has özgüveni ile yapmada da inatçıdır.

Kopuşun Argümanı Ahlat Ağacı

Ahlat Ağacı

Ceylan, Sinan’ın varoluşsal arayışından yola çıkarak arayışının doğru yerde ve temellerde yapılmamasıyla birlikte meydana gelen olumsuzlukları dile getirmesi ise filmi cazip kılan önemli noktalardan biridir. Varoluşsal arayışlar doğru bir temelde yapılmadığı sürece ya yanlışa ya da bir “hiçliğe” sürükler. Sinan’ın hikayesi de bu sürüklenişe benzemektedir. Sinan, merkezden taşraya döndüğünde taşradan koptuğunu zanneder. Bu kopuşu da afili sözler, toy edebi kavramlar ve alaycı, küçümseyen edasıyla bizlere göstermeye çalışır. Bu kopuşu bizlere anlatmak için de elindeki en büyük argüman elindeki “Ahlat Ağacı” kitabıdır. Eski sevdiği ile, esnafla, bürokratla,  köyün imamı Veysel ile ve bir yazarla çatışmalar yaşayan ve kendisini bu çatışmalar üzerinden gerçekleştirmeye çalışan Sinan’ elindeki en büyük argümanı olan kitabı yayınlama isteği bu kopuşu gerçekleştirdiğini kanıtlamaya uğraşıdır.

Arayışın bir diğer yüzü Baba İdris

Ahlat Ağacı
Ahlat Ağacı

Filmdeki bir diğer önemli karakter ise baba “İdris Karasu”dur. (Murat Cemcir) Emekliliğine az kalmış bir öğretmen olan İdris, at yarışı oynayarak borç altına girmiş, çocuklaşan, sinikleşen ve yalnızlaşan bir baba karakteridir. Tıpkı Ahlat Ağacı gibi. Yalnız, ucube ve şekilsiz…

Ahlat Ağacının kökleri ve iki karekter

Ahlat Ağacı’nın bir diğer özelliği ise iki kökü vardır: Kazık ve saçak kök. Kazık kökü kendi halinde kendi doğasında yaşamını idame ederken diğer kökü saçak kök ise etrafında bulanan ağaçların köküne zarar verir. Sinan,saçak kök gibi etrafındaki ve ilişki kurduğu kesimlerden çelişkilerden dolayı uzaklaşırken Baba İdris ise kazık kök gibi kendi özüne doğru büyümeye devam ediyor.

Nihilist bir karakter gibi duran İdris, kasaba’da kaybettiği otoriteyi daha küçük bir taşra olan köy’de aramaya başlar. Kuyuda su araması da bu arayışın simgesel dilidir.  İdris’in arayışı oğlu Sinan’ın arayışının aksine taşraya daha öze bir dönüştür. Kasaba’da hiçleşen idris, köyde ise var olma arayışındadır. Kasaba’da ailesi ile bile iletişim kuramayan İdris köyde çakalların sesini bile tanıyacak kadar doğa ile iletişim halindedir.

Tez, Anti-tez ve Sentez

Sonuç olarak her iki karakter, Ceylan’ın filminde birbirini çürüten tez ve anti-tez olmuştur. Film’de Sinan’ın taşradan kopuşu bir tez olarak dururken baba İdris’in taşraya dönüşü ise anti-tez olarak duruyor. Birbiriyle en çok iletişim kurması beklenen karakter, filmin başında bir çatışmaya girer. Bu çatışma sonucu bir sentez karşımıza geçer. Bu sentez ise kendilerini kanıtlamaya çalışan iki karakterin yer değişimine tanık oluyoruz.

Sinan’ın askerden dönmesi ile geçen sürenin ardından sentez süreciyle yüz yüze kalır. Bu sentez süreci, Sinan için büyük bir hayal kırıklığıdır. Sinan puslu bir hava eşliğinde şehre döner. Şehre döndüğünde baba emekli olup kendini kanıtlama mekanı köyüne döner. Babanın kopuşu ile aile mutluluğu maddi değerler de ararken Sinan için ise tam bir hayal kırıklığıdır. Kendisinin anti-tezine benzeşerek çaldığı parayla bastırdığı kitaplar saklı olduğu yerde küflenmiş, anne ve kız kardeşi dahil olmak üzere tek bir okuyucu bile bulmamıştır. Bu hayal kırıklığı aslında Sinan’ın hiçbir zaman özsel olarak taşradan kopmadığının da ilanı olur.

Bu hayal kırıklığı onu anti-tezi olan babası ile yer değiştirmeye götürür. Bu andan itibaren “Ahlat Ağacı” Sinan’dır. Şekilsiz, ucube ve yalnız. Sinan’ın yanılgılı sorgulaması onu babasının doğru sorgulamasına iter, babanın kuyudaki arayışı yerini Sinan’ın kuyudaki arayışına bırakır.