Ismarlama otelin uzantısı olan boylu kumsalda ısmarlama bir rahatlığa ermişti. Kendini doğaya saldığı sıcak bir zamanın içinde kızgın kuma uzanmıştı. Sıcağın içine işlemesi onun için zevkli anlardan biriydi. Kumun sıcaklığına alışınca beden, esen rüzgarı daha huzurlu karşılıyordu. Hava, vücudunu yapış yapış bırakana kadar rahatsız etmemişti. Taa ki üzerine yapışan kumun düşmeye niyetinin olmadığını anlayıncaya kadar… İtinayla uzandığı kumun üzerinden kalktığı sırada dengesini kaybedip yan tarafa doğru büküldü gövdesi. Bir anda eli kuma daldı. Yalnız böyle dik durabildi. Uzun zamandır bakımını unuttuğu için uzamış olan tırnaklarının arasına girdi kum. Rüzgar, kum ve sıcaklık hissinin birlikteliği ile zevk aldığı o an böylece canını sıkmaya başladı. Kum, tırnaklarının içine dolmuş, kirli bir görüntü oluşturmuştu. Elini kumdan çektikten sonra hemen temizlemeye başladı. Çoğunu temizledi. Birkaçı kalmıştı sadece tırnağın dibinde “etle tırnak” bilincine güvenerek gizlenen. Kalanları önemsemedi. Denize döndü birden. Bazı yerlerinde renk dalgalaması vardı. Bulanık yeşilden buza adanan maviye doğru esneyip kıvrılan şekiller denizin üstünde. Bu manzara önünde kafasında dağınık kalabalık canlandı.
Yoğunluğun içinde insanı var eden bir şey yoktu. O anda ne kadar geniş hacimli de olsa insan nokta kadar bile yer kaplayamazdı. Mesleği, cinsiyeti, giydiği, ideali, güzelliği ne olursa olsun alıp yutuyordu. Sonra niteliği işlevi ile sınırlanan insanlar akıyordu caddelerden akışkan bir alışkanlıkla. Tekrar ve tekrar… Suyun üstündeki renk değişimini, kiri giderecek şeyler vardı elbet. Rengi arındıracak, kiri süpürecek kuralsız dalgalar. Dalgalar ki gözleri daha derine daha güzele nakşeder. Kıyı boyu sularda ya da insanla dolgun sokaklarda bir kargaşa olmalı. Bir inilti ile sıçrasın, çığlık ile sarsılsın insanlar denizin dalgayla devrilmesi misali. Her devrilmeyle denizin saflığı çıkar ortaya. Suyun suyla mavilenmesi gür köpüklerle. Ve her bağırış ve kaçışla elleri birbirine değer insanların. Bir ses, dokunuş, çarpışmayla gelir değişim.
Kısa sürede aklından bunları geçirmesi onu ürküttü. Değişimin gelmeyeceği umudun yittiği geldi aklına çünkü. İnsanlık, kendini çağdaş bir kaba koyup rutinleriyle boğuluyordu. Onun felsefesine göre: Önce su ile arınmak. Yani devinim. Sonra devrim. İnsan kendinde yapmalı toplumdan önce. Böyle gelir değişim.
Gözlerini denize çevirdikten bu yana güneş biraz daha ufka gömüldü. Toparlandı bulutlar. Düşünürken gölgeler biraz daha genişledi. Kumun üstündeki sıcaklık azaldı. Durgunluk sardı etrafı. Günün telaşına tanıklık ediyordu. Kalktı. Teninde kumlar, kumda izler kaldı. Güneş denize daldı. Düşündü tekrar.
Şimdi boşalan bir doğa duruyor boşalan kafalar ardında.
Değerli şair, yazar, üstat Cezmi Ersöz’le okulun birinci yılında dönem ödevi için röportaj yapmıştım. Bir soruya -soruyu tam hatırlamıyorum, yazarlıkla ilgili bir soruydu galiba- cevap verirken şöyle bir cümle kullanmıştı; ‘Kalem ile kağıtla kurulan her türlü ilişkiye saygı duymak lazım.’ Şimdi ben de diyorum ki; ‘ Klavye ile parmaklarla kurulan her türlü ilişkiye saygı duymak ve bu ilişkiyi kuranın da emeğini kutlamak gerekir.’ diyorum. Seni tebrik ediyorum emeğine sağlık Ufuk hocam!
Bu zarif yorumun çok teşekkür ederim Erkan hocam.
Senin de en kısa zamanda eserlerini okumak/okutmak isterim. Şimdiden kalemine sağlık.
Saygı ve sevgilerimle…
Bir solukta okudum kaleminize sağlık 👏