Truman’a bir varoluş sorusu sordurarak, aşkın hayatta gerçek izdüşümü nasıl olabiliri ve gerçek maceranın bu yolla nasılda anlamlandığını anlatan film, 1998 yapımı olarak yaratıcı senaryosuyla sizlerin de unutulmaz filmler listenizde yer almaya hak kazanmış filmler arasındadır mutlaka.
Bir yapım şirketince bebekken evlatlık alınan Truman Burbank’in hayatı yine aynı şirket tarafından oluşturulmuş yapay bir adada başlıyor ve çevresindeki herkesin oyuncu olduğu bu plato içinde geçiyor.
Her şeyden habersiz Truman’ın bu küçük dünyasındaki yapaylık, kurmaca, iki yüzlülük ve yalanlar yani bu şov onun gerçeklikle bir aradayken kendine, çevresine, inandıklarına yabancılaşması bir kurban olarak sonunda özgürlüğüne kavuşmasını bir eleştiri olarak sunuyor.
Film yapımcının dizilerde, tv şovlarında, hatta yaşamda her şeyin yapay olduğunu Truman Show’da ise gerçekliğin ta kendisi olduğunu söylemesiyle başlıyor. Filmin ilk repliği ise Truman’ın “Yapamayacağım, bensiz yapmak zorundasın” diyerek meydan okuması, daha sonra Truman’ın deniz fobisinin nasıl oluştuğu ve Fiji’ye gitme isteğinin nedeni öğreniliyor. Tüm bu karmaşa içinde Truman sonunda paranoya olarak düşündüğü ip uçlarıyla adanın sınırlarını buluyor. Bunu yaparken yaşadığı dünyayı değiştirememek ancak bu dünyaya bakış açısını değiştiriyor Truman. Bu noktada gerçek sadece bizim algımızdan ibaret dersek yanlış olmayacaktır. Film Yapımcının ağzından bize bunu doğrudan da veriyor aslında: “Bizler dünyanın gerçeklerini, bize sunulduğu kadarıyla kabulleniriz. Olay aslında bundan ibaret.”
1999 da en iyi erkek oyuncu olarak Altın küreyi alan jim carrey bu filmin yönetmeni için bana komik bir yüzden fazlası olduğumu gösterme fırsatı verdi diyor. Dönemine göre sorgulayıcılığı sistem eleştirisi barındırması ve bireyin iç dünyasını çaresizliğini önemini ve önemsizliğini aktarmasındaki dili oldukça başarılıdır.
Son olarak; “Olur ya belki sizi göremem; iyi günler, iyi akşamlar ve iyi geceler!”