Her yaranın bir sarılma anı, her geçmişin bir yüzleşme anı vardı. Bilirdim. Sonuçta insan iyisiyle, kötüsüyle, kendisini var eden o geçmişle, yaraları zaman içinde yaşamayı öğreniyordu. Kim ne derse desin, zamandan iyi öğretmenin olmadığını yaşam bana da diğerlerimize öğrettiği gibi, en umarsız biçimde öğretmişti.
Zaman ile ilgili tüm kuramlara, umutla ilgili olumlu olumsuz tüm tümcelere inat bir yerdeydin seni tanıdığımda.
Yılların bana da öngördüğü tüm yaşanmışlıklardan payıma düşeni almıştım. Geride benim de eminim bıraktığım yaralar var ama bana göre derin yaralarım, kendi içimde aymazlarım vardı. Hoş herkes biraz öyle sanmaz mı kendisini? Öyle sanmasa devam edebilir mi? İnsan bir an bile olsa ciddi anlamda ölümle yüzleşse sahiden bu kadar kötü, bu kadar acımasız izler bırakabilir mi bahar dallarına? Kim bilir!
Yılların bana da öngördüğü tüm yaşanmışlıklardan payıma düşeni almıştım. Geride bıraktığım ölümler, ayrılıklar belki de benim bu melankolik, kırılgan, naif hallerimi yaratmıştı ki, teşekkür mü etmeli idim yaşanmışlıklarıma.
Ama sonra, sonra Seni tanıdım. Kim kimi daha önce fark etti, ilk tümceyi söyledi anımsamıyorum. Öyle bir an geldi, Sen buradaydın, ne zaman Seni düşünsem geçmişimin yaraları sarsmıyordu beni. Yüzüme yayılan gülümsemenin ne olduğunu sorgulamaya bile cesaretim yoktu, bu büyü bozulsun istemiyordum. Buradaydın. Birbirimizden habersiz ya da yıldızların yardımıyla aynı yollarda yürüyorduk. Sahi biz seninle bu yola ilk ne zaman çıkmıştık? Onu bile anımsamıyordum. Ama önemi yoktu bunun da. Buradaydın. En masum, en tüm rollerinden, tüm sorumluluklarından uzak, kimsenin görmeye izin vermediğin arka bahçelerinde benimleydin. Bense tüm suskunlarımı Sen de çözümlemeye, en çok sende çözümlemeye hazır olduğumu görüyordum. Sen de içimdeki tüm saklı kalan balonlarım uçuyordu. Nefes alıyor, yaramaz, haylaz, uçarı bir çocuk oluyordum. Seni düşünürken ve Seni beklerken.
Bana bir şey olmasına asla izin vermeyeceğini, hep gölge gibi yanımda, yakınımda olacağını biliyordum. Hiç gitmeyeceğini o gün anlamıştım. O gün işte, o gün. Anlardan oluşan küçük umutlarımıza büyük mucizeler sığdırıyorduk. Kimselerin bilemediği, duyamayacağı, deşifre edemeyeceğimiz kadar, kimseye göstermek için yaşamadığımız anlarımız vardı ve o anlar sadece bizimdi.
Umut imkânsızlıktı belki de. Sen Benim düne dair ne varsa temize çektiğim ama yarına dair hiçbir düş kuramadığım umudumdun.