Türkiye’de yaşanabilir kentler dikine uzayıp enine genişleyememesi yüzünden yaşanabilirliği havada yaşatmayı amaçlayan bir sürece girmiştir. Yanlış anlaşılmasın yüksek katlı binalaşmayı yerine göre destekliyorum. Ben işin yaşanabilirlik kısmının “yeşilliği ellemeyin, onları betonlaştırmayından” daha fazla olduğunu düşünüyorum. Yaşanabilirlik açısından elimizde kalan tek insan mekanlarımızın yeşil alanlarımız olduğunu bunları da kaybetmemek için verilen uğraşların destekçisiyim.

Yaşanılabilirlik açısından bu ülkede gösterilebilecek maalesef iyi örneklerimiz yok. Bu sistem içinde ki kafayla gidilirse de yaşanabilirliği dış dünyadan evlerimize çekeceğimiz örneklerimiz günden güne çoğalacak. Çünkü hepsi betonlaşma sürecinden ibaret, yaşanabilirlikse o betonlaşmanın “sözde” kentsel mekanlarıdır, iki peyzaj alanı yapılan sitelerin yeşili koymak için koyduğunu farkettirmeleri kadar durum ortada aslında. Günden güne de kötüye gidiyoruz bu konuda, inşaat sektörü depar atmış durumda. Yeşil alan dışında insanlara sunulan kentte yaşanabilirlik kavramını destekleyecek projelerin çoğu yeni yeni gelebilmekte ama yeterli değil. Bu şehirlerde kendini bir tık öne çıkarmış durumda.

İlla ki örnek verilmek gerekirse; Bursa ve Eskişehir uyguladıkları projelerle yaşanabilirlik açısından önemli adımlar atmışlar, yaşanabilirlik seviyesini ülkeye göre bir tık üste çıkarmışlardır.

PAYLAŞ
Önceki İçerikVurmayın! Caiz Değil…
Sonraki İçerikSeni Seviyorum
Barış Parlatangiller
1993 yılında doğan, Şehir Plancısı olma yolunda ilerleyen bir sinefil. Haneke kadar olamasa da bir lanthimos olmayı dört gözle bekliyor.