Türkiye’de Kadın Olmak, Kadına Değer Vermek
Türkiye’de Kadın Olmak, Kadına Değer Vermek

Son yıllarda “Kadın Olmak” ile ilgili çok fazla haberler çıktı. Özellikle, ülkemizdeki taciz, tecavüz ve kadın cinayetleri bir hayli artışa geçti. Bu olaylarda da ne yazık ki suçlu görülenler, mağdur ve kurban olmalarına rağmen kadınlar oldu ve onların hayatlarında asla geçmeyecek yaralar bırakan asıl suçlular bir şekilde aklanmayı başardı. Peki neden bu ülkede kadın olmak bu kadar zor? Neden mağdur olmalarına rağmen hep suçlu duruma düşenler gene kadınlar? Kadınlarımızın tarihteki yeri ne? Erkek çocuk yetiştirmede kadınların rolü ne kadar önemli? Şimdi bu soruların yanıtlarını arayalım…

Kadın olmak da, erkek olmak da aslında çocukluktan başlar. Dikkat ettiyseniz toplumumuzda genellikle, erkek çocuklarına daha fazla değer verilir. Ülkemizin gelişmemiş ya da az gelişmiş kesimlerinde, eğer bir kadın 5 tane erkek üst üste dünyaya getirdiyse, onu da yüceltmeyi ihmal etmezler. “5 tane aslan gibi erkek doğurdu. “Erkek adamın erkek oğlu olur” gibi kalıplaşmış eski kafa cümleleri hala duyarız pek çok bölgemizde. Bunun örneklerini, pek çok Türk filminde ya da dizilerde de görmek mümkündür. Eğ er bir ailenin hem erkek, hem de kız çocukları olmuşsa erkek yüceltilir, şımartılarak büyütülür. Her bir şeyi yapmasına izin verilir. Ama kız çocuğa aynı değer verilmez. Okumak ister ama aile müsaade etmez çünkü kızdır. Kapıdan dışarı adım atsa babasından ya da annesinden şiddet görür çoğu zaman. Bir erkekle arkadaşça bir sohbeti dahi olsa, aile bunu anlamaz namussuzlukla suçlar. Onlara göre bir erkek ve bir kız asla arkadaş olamaz. Kızın görevi belli bir yaşa geldikten sonra evlenmek ve kocasına kadınlık yapmak, soyunun da devam etmesi için erkek çocuk dünyaya getirmektir. Çünkü, o çocukların annesi de bu şekilde yetiştirilmiştir ve kız evlatlardan birisi düzeni bozmadıkça aynı şekilde gittiği yere kadar gider bu durum. Bu tür aileler tüm yatırımları erkek evlatları üzerine yaparlar. Onlara diledikleri her şeyi eyleme geçirme özgürlüğünü tanırlar. Bir gün evlendirdiklerinde karısı istediği gibi çıkmadı mı, ona hizmette kusur mu ediyor, boşa gitsin derler ya da o şekilde yetiştirildiği için karısını dövdüğüne şahit oluruz çoğu zaman. Daha sonraları, bu durum ileri boyutlara da ulaşabilir ve karısı istemediği halde onunla zorla cinsel temasa geçer. Kızın dünyasını başına yıkmıştır belki ama umru değildir, neticede kocasıdır her bir ş eye hakkı vardır ve büyük ihtimalle kızın ailesi de “O senin kocan” der. Üstelik bir de kocasına erkek evlat veremiyorsa vay o kadının haline. Ne komiktir ki, çocuğun cinsiyetini belirleyen kromozomlar erkekte olmasına rağmen gene kadın günah keçisi ilan edilir. Koca bu kez onun üstüne kuma getirmeyi kendinde hak görür. Erkeğin annesi de sanki oğ lu çok marifetli bir şey yapıyormuş gibi onunla övünür. Kendisinin üstüne de bir zamanlar kuma getirilmiş olma ihtimali yüksektir. Zaten kendisi böyle görüp yetiştirildiği için yanlış olduğu halde aynı muameleyi kendi evlatlarına da yapmıştır…

Çok nadir bir durumdur ancak, ülkemizin kültürel olarak gelişmemiş ya da az gelişmiş kırsal bölgelerinde, bu zincirleme giden düzeni bozmayı başaran, isyankar kız çocuklarına rastlamak az da olsa mümkündür. Evden okumak için kaçıp dediğini yapan ve iyi bir meslek sahibi olup, sonrasında çocuklarını erkek ya da kız olsun en iyi şekilde yetiştirmeye çalışırlar bu kendini kurtarmayı baş aran kızlar. Çünkü, kendilerinin yaşadıkları zorlukları ve eşitsizliği onlara yaşatmak istemezler. Bu verdiğim örnekler genellikle ülkemizin az gelişmiş kesimlerinden oldu. Ancak gelişmiş kesimlerinde de, erkek çocuklarının daha çok yüceltildiği göz ardı edilmemelidir. Çünkü, kültürel anlamda gelişmiş, gelişmemiş ya da az gelişmiş bölgesi de olsa, erkeklere daha fazla değer verilip yüceltilmesinin nedeni bir yerde tarihseldir. Ataerkil bir toplum olarak yetişmemiz, erkeklerin kadınlar üzerinde fiziksel güçlerini eyleme geçirmesinin ve her şeye hakkı olduklarını düşünmelerinin en belirgin nedenidir. Şimdi konuyu birazda tarihsel ele alalım…

Tarihi geçmişimizi incelediğimizde, en belirgin dönem İslami dönem ve yayınlanan dizilerinde etkisiyle, Osmanlı dönemi olmaktadır. Türk toplumu İslamiyetin, daha doğrusu İslamiyetin yanlış lanse edilmesinin, etkisi altına girdikten sonra kadınların görevi, aynı yukarıda yazdığım örneklerdeki gibi, sadece evde oturup erkek çocuk doğurmak ve hizmetçilik yapmak olmuş tur. Osmanlı Devletiʼnde de padişahların haremleri ve birden fazla cariyeden çocuk sahibi olmuş ve erkek doğuran cariyelere de gözde olarak bakıldığını günümüzde bile görmekteyiz. Cariyelerin kendi ülkelerinden istekleri dışında zorla saraya getirildiği de bilinen bir gerçektir. Fakat Türk tarihinde kadının yeri ve görevi sadece erkek çocuk doğurmaktan ya da erkeğin zevk unsuru olarak kullanılmasından ibaret değildir. Bunu anlamak için daha da geçmişe gitmek gerekir.

Tarihe şöyle bir göz gezdirdiğimizde, İslamiyetten önceki Türk devletlerinde kadının temel nitelikleri annelik ve kahramanlık olarak lanse edilmekte ve kadın bilinenin aksine savaşabilme, at binme ve silah kullanma güçlerine de sahip olmuştur. Günümüzde bile çok eşlilik gibi ilkel bir kavram gündemdeyken, tarihte Türk ailesinin vazgeçilmez özelliği “Tek eşlilik” olmuştur. Kadınlara, şimdiye nazaran o dönemde nasıl değer verildiğini şu örneklerle açıklayabiliriz. İskitler de kadınlar da savaşçı olarak yetiştirilmiş ve erkeğin yanında savaşa gönderilmiş, Hunlar döneminden itibaren kadın-erkek ayrımcılığı ortadan kalkmış ve kadın erkeğin tamamlayıcısı olarak belirtilmiştir. Selçuklular döneminde, Anadolu Selçuklu Sultanı 2.Kılıç Arslan, kızını Artuklu Hükümdarı Kara Aslanʼın oğlu Nureddin Muhammedʼe vermiş, sonrasında Muhammedʼin başka bir kadınla ilişkisi ortaya çıkmış ve kıza kötü davranmasıyla da, 2.Kılıç Arslan Muhammedʼin topraklarını istila edip çeyiz olarak verdiği kaleleri geri almıştır. Böyle bir olay şimdi az gelişmiş bölgelerimizde olduğunda, ne yazık ki çoğu babanın dediği şey “Erkektir elinin kiri sen artık onun helalisin sever de döver de ” tarzı kalıplaşmış cümleler oluyor ne yazık ki. Bunun nedeni de, tarihte İslamiyetin etkisine girmemizle beraber, kadınlara tanınan hak ve özgürlüklerin kısıtlanması, İslamiyetin yanlış bir şekilde lanse edilmesi, insanların açıp okumaması, araştırma yapmaması, kendilerini geliştirmemesi, olarak açıklanabilir. Başka bir deyişle, buna inanmak istediklerine inanmak da diyebiliriz aslında. Günümüzde yaşanan tecavüz olaylarında kadınların açık giyindi diye suçlu görülmesi, suçluların ya da bu kafadaki erkeklerin elini kolunu sallayarak gezmesi, kadınları kendine zevk vermek zorunda bir meta olarak görmesi durumu da aynı nedenlere bağlıdır. Halbuki biz kadınlara ilk seçme ve seçilme hakkının verildiği bir ülkeyiz ,ama toplumumuz o eski gelişmemiş kalıplara öyle bir yapışmış ki kadınlarımız hala mağdur olmaktan kurtulamıyor ve gündemdeki, tecavüz ve kadın cinayeti haberleri de azalmak bir yana, her geçen gün artışa geçiyor..Bu tür olayların büyümesinin nedenleri arasında bir de medya ve televizyon dizilerinin etkisinden söz edebiliriz…

Televizyon dizilerine baktığımızda, kadın dayanışması ya da eğ itici nitelik taşıyan diziler çoğunlukla bir şekilde yayından kaldırılıyor. Ancak, iki eşli aşiret ağalarının olduğu, tecavüz ve taciz olaylarının belirgin olduğu diziler nasıl oluyorsa, yayında kalmayı başarıyor. Bu tür dizilerde de hep “erkek elinin kiri” kalıbı belirgin oluyor. Tecavüzlerin işlendiği dizilerde çoğunlukla mağdur ona bu vahşeti yaşatan erkekle evlendirilerek cezalandırılıyor. Çünkü ailenin namusunun bu şekilde temizlenmesi gerektiği mesajı veriliyor. Tecavüzcünün cezalandırıldığı yapımlar da olmuyor değil ama sayıları azi. Ülkemizin değişmez gerçeklerinden biri kadın tecavüzü ve cinayeti ne yazık ki. Bu olayların azalması için televizyonlarda iki kadınlı aşiret ağalarının ya da tecavüz olaylarının iğrenç bir şekilde işlendiği yapımlar yerine, daha halkı eğitici, kadınlarımızı ezdirmeyen ve haklarına ışık tutan yapımlar süreklilik gösterse toplumumuza ışık tutacaktır. Çünkü, tecavüz olaylarının ve kadınların bu olaylarda ezilmekte olduğu yapımlar yayınlandığı sürece topluma kötü örnek olmaktan başka hiçbir işlev taşımaz. Şimdi tecavüz, taciz ve kadın şiddeti olaylarına biraz da, çocukluk ve ergenlik döneminden bakarak ve erkek çocuk yetiştirmede aileye düşen, özellikle de annenin görevinden bahsedelim…

Çocukluk ve ergenlik döneminde de kızların işi her zaman erkeklerden daha zor olmuştur. Çünkü, kızlar erkeklere nazaran, daha utangaç gözükürler. Ama erkekler daha ergenlik döneminde her bir şeyi açıkça herkesin içinde konuşmaktan çekinmezler. Kendilerini keşfetmeye başlarlar. Kızların bacaklarını ellemeye, eteklerini açmaya çalışıp, bunu yaparken de gayet eğlenirler. Kendilerinde hak görürler. Kızların ne kadar üzüldüğü, kendilerini nasıl hissettiği umurlarında bile olmaz, onlar eğleniyorlardır ya gerisinin bir önemi yoktur. Burada kız mağdur olmasına rağmen kimse erkeklere bir şey demez, kendi hemcinsleri de dahil herkes kızı o duruma düştüğü için suçlar kimi zaman. O derece komik bir hale gelmişizdir. Kızlar ergenliğe ilk girişlerini bile söylemeye utanırlar, çantalarında taşıdıkları pedleri en gizli yerlere koymaya çalışırlar. Aslında utanacak hiçbir şeyleri yoktur. Aksine kendileriyle gurur duymaları gerekir, çünkü çocukluktan genç kızlığa geçiş yapmışlardır. Ama utanmayı tercih ederler, erkeklerin her bir şeyi kendilerinde hak görmesi yüzünden. Bundan başka, o yaşlarda erkekler gibi kızlarda kendilerini keşfetmeye bir şeyleri merak etmeye başlarlar. Sadece, bu konuları erkekler gibi açıkça konuşamazlar. Çünkü, konuştukları zaman alay konusu olacaklarını bilirler. Hele bir de uygunsuz bir şekilde yakalandılar mı, her şey onlar için bitmiştir o zaman. Erkekler, kızlarda dahildir buna, aklınıza gelebilecek her türlü yaftayı yapıştırırlar o kız çocuğuna ve yalnız bırakırlar. Ama erkekler yakalansa onlara gene bir şey olmaz çünkü erkeklerdir, her bir şeye hakları vardır. Erkeklerin daha baskın oldu ğu o eski kalıba öyle bir yapışmışızdır ki bu durum kendini daha o yaşlarda göstermiştir.Aslında es geçilen bir detay vardır. Erkeklerin kendini keşfetme hakkı olduğu gibi kızlarında vardır ve kızların daha zor durumlara düşmesinin nedeni, erkeklerin kendilerinin çekinmeden konuştukları ve eyleme geçirdikleri şeyleri, kızların da yapıyor olmasını kıskanmalarından ve hazmedememelerinden kaynaklanır bir yerde. İşte bu noktaya geldiğimizde erkek anne babalarına özellikle de annelerine çok fazla görev düşüyor.

Anneler erkek çocuk yetiştirirken, karşı cinse değer verilmesi gerektiğini anlatacak ana kişidir. Çünkü erkeği dünyaya getirme yetisine sahip olan cins de bir kadındır ve bunu daha iyi anlatabilecek biri yoktur. Annelerin, erkek çocuklarına kadını ezmeye hakkı ve onun kendinin zevk ve eğlence unsuru olmadığını, erkeklerin olduğu gibi kadınların da kendini keşfetme hakkına sahip olduğu, kadınların erkeklerin kölesi olarak yaratılmadığı, aksine, anne olma yetisine sahip oldukları için bu dünyada kutsal kabul edildikleri, erkeklerin kadınlardan hiçbir şekilde üstün olmadıklarını uygun biçimlerde yetiştirme aşamasında çocuklara aşılaması gerekir. Bu aşılama daha o yaşlarda yapıldığında ülkemizdeki taciz, tecavüz, kadına şiddet ve kadın cinayetleri haberleri de biraz olsun azalmaya başlayacaktır…

PAYLAŞ
Önceki İçerikNejla YERLİ Sanatsal Çalışmaları
Sonraki İçerikKeşkelerin Keşkesi Olmasaydı
Ayşe Aycan Arıcan
2 Mart 1990 tarihinde İstanbul Üsküdar'da dünyaya gözlerini açtım. 2014 Haziran döneminde İstanbul Bilgi Üniversitesi'nin İletişim Fakültesi Sanat Yönetimi bölümünden burslu olarak mezun oldu. Okulu bitirme tezi için müzecilik ve koleksiyonculuk üzerine bir çalışma hazırladı. Bir devlet ve bir özel müzeyi koleksiyon oluşturma ve müze yönetimleri açısından karşılaştırmalarını yaptı. Seçtiği müzeler, devlet müzelerinden Topkapı Sarayı Müzesi, özel müzelerden de Sakıp Sabancı Müzesi'ydi. Tezinden A alarak mezun oldu. Müzecilik, koleksiyonculuk, Türk resim sanatı, empresyonist ve rönesans dönemi ressamları ilgi alanlarını oluşturmaktadır. Ayrıca medya iletişim ve sanat ilişkisiyle de ilgilenmektedir.