Hepimizin hayatımızın bir noktasında etiketlendiğimiz bir dönem olmuştur mutlaka. Şahsen bu etiketi hayatımın belli bir noktasından itibaren taşımış biri olarak Leigh Ann ile bir noktada özdeşleşebiliyorum. Geleceğin için çalışmanın ve ‘inek’ etiketini yemenin pekte hoş olmadığını söylemek ne özel ne güzel nede övünülecek bir şey olmuştur.
Kişisel tarafları bir tarafa bırakıp 1999 yapımı olan Öğretmen (Teaching Mrs. Tingle) filmimize gelirsek eğer, bilindik ve sıradan bir gençlik filmi gibi görünen ama hiçte öyle olmayı istemeyen bir gerilim ve bir o kadarda mizah unsurları içeren filmidir diyebiliriz. Deminde ismini zikrettiğim 18 yaşındaki Leigh Ann kızımızın bir hayali vardır, yaşadığı sıradan, basit ve insanı boğan ‘o’ kasabadan kurtulup büyük işler başarmak. Bütün dersleri öylesine 100’dür ki sizi bile depresyona sokabilir. Tabi klişe hovarda bir kız arkadaşı da vardır, Jo Lynn Jordan. Sevgili Leigh Ann‘imizin gelecek kaygısı, ergenlik ve bütün hayatını sadece onun iyi bir geleceğe sahip olması uğruna yaşayarak üzerinde elinde olmadan kızımızda baskı yaratan annesi dışında öğrencilik hayatımız boyunca en az bir kere karşılaştığımız kafayı takmış bir öğretmeni de vardır. Kim mi dersiniz bu kadın? Pazartesi sabahları ilk dersinizin asla ve asla ona olmasını istemeyeceğiniz öğretmenimiz olan Bayan Tingle‘dır. Bu arada, filmin orijinal isminden film hakkında ilginç bir yerlere varabildiğinizi varsayıyorum ve devam ediyorum… Efendim, bu hanım kızımız öğrencilik hayatı boyunca ne yaptıysa bu öğretmene hiçbir şekilde yaranamamıştır. Ne yaptıysa derken yalakalık çerçevesi içinde olduğunu sakın düşünmeyin. O iş öğretmenin asıl yalakasına, yani Trudie Tucker‘a aittir. Leigh Ann‘i her durumda ezmek ve rezil etmekten başka, tabi en iyi ve en doğru insan olmakta dahil buna, başka hayatta başka hiçbir amacı olmayan bir kızcağızdır kendisi. Tabi bu evladımızın bu hale gelmesinin sebebi ‘güzel insan’ Bayan Tingle‘dır. Leigh Ann‘in dahi anlayamadığı bir sebepten ötürü ona nefret duyması sınıfın çokbilmişi ve en sinir bozucu ego patlamasını yaşayan öğrencinin doğmasına neden olmuştur. Filmin belli bir yerine kadar ‘Bu kadın neden bu gereksiz insanı bu kadar seviyormuş gibi yapıyor ki?’ diye kendi kendime soruyordum ki tam o anda geçte olsa kafama dank etti tabi.
IMDB‘den sadece 5.2 almakla kalakalmış olan, oyunculuklarının (Helen Mirren hayranları, ki bende kendisini çok seven bir hayranı olmak üzere, belki bu filmi hakaret sayabilir ama bana kalırsa farklı bir açıdan bakmaları gerekir.) ve karakterlerinin öyle sanıldığı gibi yüzeysel sahip olmadığını kanıtlayabilen, çok fazla derecede hafife alınmışlık yaşayan, Çığlık(Scream) serisi, Fakülte(Faculty) ve Stalker dizisinin yaratıcısı ve yazarı olan Kevin Williamson‘ın yazdığı bu filmin senaryosu sizi bayacak gibi geliyor başta ama 1,5 saatlik seyri hakediyor diyebilirim. Herkesin kendinden çok şeyler bulabileceği psikolojik bir film aslında. Diktatörlük, endişe, duygu karmaşası, kafa karışıklığı, mükemmeliyet, doğruyu yapma, kendi içindeki kötülüğü keşfetme, gerçeklerle yüzleşme, hayal kırıklığı… Ve daha birçoğu…
Akşamüzeri elinizde sıcak kahvenizle televizyon karşısında keyifli vakit geçireceğiniz akıllıca tasarlanmış, kendimiz ve başkaları hakkında değer yargılarına varmadan önce etraflıca düşünmemizi bizlere hatırlatan sıradan ama izlenmesi gereken güzel bir ‘sinemacılıkta, bir senaryonun elde edilmiş bütün görüntülerini taşıyan şerit ya da şeritlerin tümü’.
İstediğiniz sorudan başlayabilirsiniz. 😉
Herkese iyi seyirler, saygılar diler başarının sizlerle olmasını temenni ederim…