Hepimizin ‘büyük’ dertleri olmuştur yaşamında. Kimisi paçasını kurtarabilmişken kimisi dibe vurmuştur. Bakın o dibe vuran insanların suratlarına, kocaman bir mutsuzluk göreceksiniz. Kazandıklarını ‘yaşanmışlık’ olarak tanımlarlar. Peki ya, mutsuzluklarının tek sebebi sokaktaki ezgiyi duymamalarıysa ve kazandıklarından ziyade kaybettikleri koskoca bir yaşamsa?
İddia ediyorum , mutlu olmanın hiçbir koşulu yoktur. Sen istedikten sonra cehennemin ortasında bile gülümseyebilirsin. Duy sadece sokaktaki ezgiyi. İstediğin her şeye sahip olduktan sonra bile eksiklik hissedeceksindir, çünkü yoksunsun o ezgiden. Çünkü,nasıl mutlu olunur öğrenmemişsin.
Sokağın ezgisi bazen evsiz bir adam olur, bazen çocuk kahkahası, bazen ailen olur, bazense kız çocuğun… Bazen mesleğin olur,bazen sinir bozan patronun, bazen korkuların olur; bazense deneyimlerin. Her biri sana bir şeyler anlatmak istiyor aslında , anlayacaksın sen de bir gün.
Kimin ne anlatmak istediğini anladığın zaman her koşulda mutlu olmayı da öğreneceksin. Klişe vardır ya hani ; ‘bardağa dolu tarafından bakmak ‘ demek istediğim bu değil kesinlikle. Ben bardağın aslında ağzına kadar dolu olduğunu söylemeye çalışıyorum sana.
Sahiplenme hiçbir şeyi sonuna kadar , hayatının merkezine koyma asla. Her şeyin yokluğuna alıştır şimdiden kendini. Can Yücel demiş, ‘Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
“O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.Yaşarsın çünkü…’
Yaşarsın ezgiye eşlik ettiğin kadar, mutlu olmayı bildiğin kadar yaşarsın. Bütün sahteliklere rağmen büyük bir samimiyetle yaşarsın. Kimseye bağlanmadan, kaybetmek nedir bilmeden yaşarsın. Dilerim, bir gün sen de benim duyduklarımı duyarsın..