Londra’da 16 Nisan 1889’da dünyaya gelen Chaplin, müzikhol oyuncusu olan anne ve babasının etkisiyle sahne ile 5 yaşında tanışır. Filmlerinde sıkça konu aldığı yoksulluğu yakından tecrübe eder. 12 yaşına geldiğinde babasını kaybeder ardından ses sanatçısı olan annesinin sesini yitirmesinden sonra akıl hastanesine gitmesiyle Chaplin’in çocukluğu yatılı okullar ve yetimhanelerde geçer. 1910’da Karno Pandomim Topluluğu ile turneye çıkar. Bundan dört yıl sonra “Yaşıyor Gibi Yapmak” ile kamera karşına geçer. Ardından oynadığı “Çocuk Oto Yarışları Venedik” filminde kendi deyimiyle; bir şair, hayalperest, maceracı, serseri ve bir centilmen olan Şarlo karakterini yaratır. 1917’de İdam Mahkumu filmi’ni İzmir’de iki kez ard arda izleyen hayranlarından biri de Atatürk olmuştur. 1918’de yapımcılığa el atar kendi film şirketini kurar, 1921’de oynadığı “Yumurcak” ta ise kendi hayatından kesitler verir. 1925’te oynadığı “Altına Hücum” da senarist yönetmen yapımcı olmuş aynı zamanda film müziklerini bestelemiştir. Bu filmin ardından komünizm propagandası suçlamasıyla Amerika’ya girişi yasaklanır. Hakkında karalama kampanyası başlatılır. Filmleri sansürlenir ve yalnız bırakılır. Şarlo karakterini son sessiz filmi olarak son kez 1936’da “Modern Zamanlar” da ekonomik buhranı yansıtırken görürüz. Film serüveninin son alt yazısı ise şöyle karşımıza çıkar: “Gülümse umudunu kaybetme başaracağız…” 1913’te 45 dolarla geldiği Amerika’dan bir film yıldızı olarak 1952’de ayrılır ve İsviçre’ye yerleşir.
“Sinemanın şiiri öldü” diyerek İlk sesli filmini 1940’ta sinemada politik hicvin ilk birkaç filmi arasında sıralayacağımız “Diktatör” ü çeker. 1957’de ” New York’ta Bir Kral” ile 50’lerin fotoğrafı yansıtılır ve film en iyi müzik Oscarını alır geç gelen bir ödül olsa da yine bu yıl içinde kendisine Sir ünvanı verilir. Şehir Işıkları ile iade-i itibar yapılmaya çalışır ve onur ödülü alır. 1972’de ikinci onur ödülünü alır. 1977’de 88 yaşında iken İsviçre’de yaşama veda eder. 1981’de ismi bir asteroide verilir.
Sinemanın henüz olgunlaşmadığı süreçte Chaplin sadece güldürmek için değil yermek için de sinemaya adım atar. Büyük bir yaratıcılıkla ve zekayla sinemaya yeni bir yol açar ve yarattığı karakter kendinin önüne geçer. Dram, melodram, politik ve toplumsal hiciv güldürü ile bir arada eritir. Şarlo karakterine bakacak olursak yoksul, kılık kıyafeti kendine birkaç beden büyük, yamalı ve yırtık, yine bir ayakkabılarıyla bir palyaçovari, sakar ancak nazik, serseri fakat vicdanlı insancıl, sevimli ve antikahraman bir tip görürüz. Aynı sahne içinde sefaleti ve çaresizliği gören seyirciyi güldürmeyi bilir kendiyle de otoriteyle de alay eder. İnsan olmanın erdemlerini gösterir. Sessiz film yapmaktan yana olması ya da sesi minimumda kullanmasının sebebi izleyen herkesin kendisini anlamasını istemesiydi. Sınıf farklarını, toplumun geçirdiği ekonomik buhranı, işsizliği, zengin olma hırsıyla başlayan altın arayışını, sanayileşme ile insanın makine halini almasını (özellikle çarkların arasında ezilme sahnesiyle), aktör olmanın bilinmeyenlerini, emperyalizmin sokağa yansıyan yüzünü perdeye yansıtır. Hatta Hitler’in henüz alkışlandığı 40’lı yılların başında unutulmaz filmi Büyük Diktatör ile deyim yerindeyse faşizmi madara eder. Özellikle stalker film tarzıyla büyük bir sevgi ve şöhret kazanmış olan Chaplin 79 filme imza atar 500 kadar film bestesi yapar. Yarattığı tarz bugün dahi başkalarınca taklitten öteye gitmeyerek kendisine has kalmıştır. Yalnızca sessiz film tarihini değil tüm sinema tarihini etkilemiştir. Bunda büyük kabiliyetinin, zekasının, toplumla olan bağının, duyarlılığının, emeğinin, ne yaptığını bilmenin ve kendine inancının payı büyüktür.
7 Aralık 1942’de BBC Radyo’ya konuk olduğu yayın çevrilerek Türkiye’den de dinlenilir Türkiye’de kendisini o an dinleyenlere söyleyecek bir şeyi olup olmadığı sorulduğunda bir Nasreddin Hoca fıkrası anlatarak yine unutulmayacak bir mesaj iletir.