Düşlerini kilitle yetmedi yeniden düş düşlerin göbeğine…
Teyakkuzda şehir ve şiir bense açmayı erteleyen bir kır çiçeği gibi salınmaktayım İstanbul denen o devasa inşaatta.
Hala çiçek olabildiğim ve çiçek koktuğum hala çiçek diktiğim hala dokunmadan uzaktan sevdiğim insanlar iken aslında içimdeki çiçek tarlası.
Muhalif olduğum da doğru hani dünyanın merkezine oturtulmuş bunca insani ve saçma gayretler içerisinde insanlar illa ki birbirlerinin yakalarından çekiştirirken.
Bir türküyüm ben: yalan mı?
Bir Türk kızıyım ve de vatanına sevdalı.
Türediğim ve kürediğim ve tünediğim mi?
Ah, nasıl dile gelir ki bunca coşkuyu ve ezikliği içimde taşırken ve her şeye rağmen dimdik de ayakta iken.
Yüreğimin kırsalında mayınlı sözcükler ve içimdeki izdiham.
Tutarsız değil de duygularım ama illa ki tüten vapurdumanı gibi sevdalı şehrin denizinde çalkalanıyor yüreğim ve mealim ve sözcüklerim.
Anlatmak istediklerim asla bunlarla sınırlı değil ve illa ki firar etmeliyim bedenimden gecenin atlas yorganını da üstüme çektim mi…
Beylik değil sözcüklerim ve istirham ettiğim elbet yanık ucu mektuplarımın aslında kendi posta kutumda biriktirdiğim ve tüten dumanı da görmezden gel ve sadık olduğum kadar sevgiye ve muhabbete bil de firar etmezden önce bir çalı yığınından başka bir şey değildim ve…
Üstüne benzin döktüm varlığımın ve vücudumun asla hissetmediği bir yangında yüreğimle ve ruhumla yeniden doğdum beni.
Şiirin hüznü değil asla tek sermayem bilakis içimde saklı şehirler dolu şiir ve de isyan.
Bir rabıta ise gidiş yolum.
Bir dik yokuş ise dönüşüm.
Ve hala gidip gelmeyi ertelemediğim düş gücüm ve hayallerimin yelken açtığı.
Küçük bir kuş sekerim de yürekten yüreğe hele ki yüreğimde saklı onca yüreği bir kuşa sığdırabilirken ve nemalandığım hayat bazen yaşarken nazlandığım ve nazımın da niyazımın da sonlanmadığı…
En muteber deyişle yürekteki kehanet ve asalet elbet dirlik ve huzur dilediğim ama dingin bir ruha da erişemediğim.
Gün gözleri gecenin ne de olsa gün ışığını hepten hapsettim iç cebinde yüreğimin ve çeperinden taşan kıyamet öncesi bir alametifarika ve göz göze geldiğim her sözcükle cilveleşen yüreğimde açan nameler gibi yüreğin topuzunda saklı hicaz gibi kelebek gibi ve efkârın boca ettiği kalender duygulardan çıkıp da yola bir ömür de kale alınmamışken olsa olsa bir mucizenin vuku bulmasıdır kalemin artık bir meziyet mi eziyet mi olduğunu bilemezken…
Hangi düş’ün ambarında saklıdır gerçekler ve hangi düştür düşüne taşına yüklendiği gerçekleri bulutların ayaklarına seren.
Karambole giden bir ömürdür aslında peyda olan gecenin busesinde saklı bir duadır hasretle ve masum bir dokunuşla alnına kondurduğum gecenin ve alnımın akıyla yaşamanın da şeceresi iken günlere b/ölündüğüm gecelerden firar ettiğim ve sabah ezanına koştuğum ve çıktığım merdivenlerden hızlıca indiğim.
Gerisin geri kaçtığımdır da hayat belki de yüreğimin mermer mezar başlığında saklı bir dua gibi rücu ettiğim ömre rükû ettiğim inancıma ve şerh düştüğüm anımda saklı yanık bir türküdür kalemin edasında saklı bir hazine ve geceyi öğüttüm şiirlerden derlediğim bir hikâye.
Mazbuttur yüreğim ve varlığım.
Pek de muteber sayılmadığım belki de gecenin kirvesi yıldızın peşine takıldığım aşikâr.
Müptelası olduğum hüzün ve ceketimin düğmelerini iliklediğim hayat.
Kaçmakla iştigal kendimden belki de kaybolduğumun ertesi şafağı atan gecenin isyanında üreyen bir şiirin de dilemması.
Hüzün cetvelimde ölçer biçerim evreni.
Kayıtsızca yaşayan kimse atar da tepemin tası.
Sevinçlerdir dünde kalan içimdeki ukde.
Gündür bazen dengini arayan.
Yazdığım her ferman illa ki son fermanımdan bir önceki ve hala tasnifleyemediğim öykülerim ve kuru başıma fink attığım sözcüklerin şehrinde bilediğim yüreğim bilip bilmeden sevdiğim ve kimsesizliğimle tahta yerleştiğim nihayetinde Rabbime koştuğum ama asla da kendimle uzlaşamadığım.
Koyun koyuna uyuduğumsa kalem ve metinleri deşifre eden.
El ele verdiğim hayat genelde kızgın ve kırgın olduğum batmak üzere olan bir umut teknesi.
Şiarımsa sevgi ve inanç nihayetinde kendime yol aldığım aslında defalarca kendime yol verdiğim.
Bir hece isem gül mizaçlı.
Bir hece ise içine kâinatı sığdıran elbet aşk kadar hiçbir duygu da değil iken nüktedan.
Sürem bitmeden.
İmzam da onaydan geçmeden.
İstiflediğim bunca duygudan bihaber yaşadığım koca ömrün ertesinde yazmaya doyamadığım da asla olmasa gerek bir rivayet ve tevazu yüklendiğim kadar tedarikli iken de acılarda ve işte kendimle ettiğim her münazarada sil baştan kendime paye ve yeni bir şans verdiğim…