Yumruk kesilmiş ayrılıklar yaşarken,
Mateminde aşk yaşanan sevdalılar.
Biz yağmurla yeraltı sularına karışan ümidimizi,
Sevişerek geri kazanmak için bekliyorduk, sibly.
Kirli odanın kapısını açarken yaşlı adam.
Yağmur, gece yarısını da boğarken
Gözlerimizden tanrının gazabı akıyordu.
Baktığımız her yer ıslanıyordu sibly.
Karanlık bile…
O gece rüya görmüştüm.
Altmışların ilkbaharıydı, yeşilinden geçilmiyordu.
Sen çekip gidiyordun, benden uzaklara sibly.
Ve şehre güvercin yağıyordu.
Nefes alırken güneş, uyandın.
Ben insanlığı sevmeye çıkmıştım sibly.
Artık sacından ekmek yapılmayan,
Ölüm solunan mezarlarında.
Buradayım sibly. Geldim.
Yalnızlığım yalnızlığını sallıyordu parkta.
Özgürlüklerini vermiştim.
Özgürlüğümüzü kazanmıştık.
Dünya’yı dinlendiriyordu sessizliği aşkımızın.
Ve gitmeliydin artık.
Vedalaşmayı sevmediğim için terk etmeliydin.
Oysa sibly, vedalaşmamız ayrı düştüğümüze inandırırdı beni…