Anlar vardır öyle kelimelerle tarif edilemeyen, susmak tek mantıklı karar oluverir o anlarda. Sadece kocaman bir boşluk açılıverir göğsünde ve tüm doğru bildiklerin o boşluğa dolar. Uğruna savaştığın onca şey, bir hiçtir artık. Ağlamak çare olmaz, nefes acı bir zehir gibi dolar içine, kalbine hançerin o sivri ucu bastırılmış gibi canın yanar. Lanet okursun seni bu duruma düşüren kararlarına, hatta arkadaşlarına.. Yanılgı, acı bir tecrübe olur küçüğüm! Tek başına çekeceğin bir ızdırap, tek başına yaptığın bir meydan savaşı…
Tüm suçluluk duygusu içine işler, seni sen yapan o insan yoktur artık. Değmezmiş çoğu zaman onsuz yaşayamam dediklerin için yaptıklarına. Nasıl bir ceza ki Tanrım beni ızdırapla imtihan ediyorsun. Sanırım en yıkıcı olan da budur. Hiç beklemediğin bir anda ve beklemediğin insanlardan aldığın derin darbeler. Yaşamını sorgulamak yetmez artık. Daha fazla açlık hissedersin yenilgilere, atılan kazıklara rağmen. Belki de ölmek istersin bir anlığına. İşte, hayat böyle bir şey küçüğüm; ölümle kalım arasında kalmak gibi bir şey, tam araflık bir şey anlayacağın.
Neden hep acı tecrübelerle sınar hayat bizleri? Kolay yoldan, tatlı sözden ve anlamlı yollardan sınamak gelmez mi işine? Kurduğun her hayal elinde patlamak zorunda mı? Ya da yediğin her lokmanın boğazında kalması adetten midir? İnsanlar hayatı alın teriyle öğrenir; ama hesaplanmadık bir yel gelir soğutur o teri. Uğruna savaştığın her şey anlamsız, yitik gelir benliğinde. Umursamazsın artık hayatın sana sunduğu nimetleri. Acı, büyük bir sorundur küçüğüm! İnsan, her acıya her zorluğa katlanır elbet ama insana koyan acı değil, acının geldiği yerdir, sevdiklerinden gelmesidir. “Canım” dediğin birisinin canını acıta acıta kalbinden sökmesidir. Hem de yüzünde bir tereddüt olmadan. Bu hayatta şunu öğrendim küçüğüm; değer verdiğin sürece küçülürsün, ama insanları takmadığın sürece büyürsün.