Değerli Taşlar ve Hayatımızın Akışı
Yeni bir yazı dizisine başlamanın heyecanıyla ve aynı zamanda kadim bir bilginin sırlarına girmekle iyi mi kötü mü yaptım bilemiyorum.
Taşların oldum olası ilgimi çeken doğasına karşın, insanla girdiği ilişkide zamanı içinde gizleyen sessiz ve sır saklayan dostlarımız olduğunu düşünürdüm. Yazı dizisinin başlığını da bu yüzden ‘Sessiz Dostların Sesi’ koydum.
Haksız değilmişim, yaşlı dünyamızın en gizemli sırları bu taşlarda saklıymış, “ taşlar dünyanın DNA’ları, evrimin kimyasal mühürleridir”.(1) Diyor ‘ Değerli Taşlar Kitabı’nın yazarı Judy Hall… Meraklısı için birçok kaynak var elbette, ama ben bilimsel gerçeklerin hayatımızdaki yerini anlamlandıramadan özümseyemeyenlerden olduğum için öncelikle küçük bir araştırma yapmak durumunda kaldım. Kısaca anlatmak için çok çaba sarf edeceğim biraz zorlu bir konu aslında. Sıkıcı olmamasına özen göstermeye çalışacağım. Umarım başarırım.
Dünyanın oluşumu sırasında yaşananları göz ardı etmeden, fakat bu yazının konusuna da taşımadan, – es geçerek – direk taşların hafızalarına girmek istiyorum. Amacımız sırlara doğru yol almak. Taşlar gezegenimizin adeta hard diskleri çünkü… Milyarlarca yıllık bilgiyi, depolanmış sınırsız enerjiyi içlerinde tutmakta ve/ fakat öylece susmaktalar. Sanki keşfedilmeyi bekleyen birer sanatçı gibiler, sanatlarını gösterecek, icra edecek bir yaratıcı göz aramaktalar. Küçük bir dokunuşla şaha kalkacak ve gerçek değerlerine kavuşacak birer tablo gibi her biri…
“ Onlar, yeryüzünün milyonlarca yıllık kayıtlarının tutulduğu minyatür depolardır; dünyayı şekillendiren kudretli güçlerin silinmez hafızalarını taşırlar. Bazıları olağanüstü basınca maruz kalmış, bazıları yerin derinliklerindeki odacıklarda meydana gelmiş, kimileri katman halinde oluşurken kimileri de damlalardan meydana gelmişlerdir.Tüm bunlar taşların özelliklerini ve işlevlerini etkilemiştir. Kristalize yapılar hangi biçimi alırlarsa alsınlar enerjiyi, özellikle de elektromanyetik dalga boyuntakileri emebilir, saklayabilir, bir noktaya toplayabilir ve yayabilirler.”(2)
Taşların işlenmeye başladığı devirlerden itibaren süsleme sanatı da işin içine girmiştir. Sadece kadınların değil, erkeklerin de parlak ve iri taşları takı olarak kullandıklarını biliyoruz. Ancak değerli taşların takı olarak kullanmak krallara ve din adamlarına tanınan özel bir ayrıcalıktı. Bir görev sonucu nişan almak gibi sebeplerde kullanılıyordu. İlk çağlarda kadın ve erkeklerin tılsım olarak taşları kullandıklarını da biliyoruz.
Elmas, Yakut, Zümrüt ve Safir gibi mücevher olarak kullanılan taşların sadece süs eşyası olma özelliği dışında koruyucu özelliklerinden de bahsedilmektedir kaynaklarda.
Akla şu soru gelmekte ; taşları değerli kılan nedir?
Taşların oluşum biçimleri farklı olduğundan ‘değerli veya yarı değerli taş’ olarak adlandırılmaları söz konusu olmuştur. “Modern bir kuyumcunun bakış açısıyla mücevherler, güzel ve değerli cisimler yaratabilmek için kesilebilen ve cilalanabilen mineral ya da organik maddelerdir.”(3)
En değerli mücevherler; Elmas, yakut, safir, zümrüt gibi oluşumu en zor olan, çok zor bulunan değerli taşlardır. Bu taşlar kendilerine has özelliklere sahip olmakla birlikte sert ve dayanıklıdırlar. Renkleri ve parlaklıklarıyla benzerlerinden hemen ayrılırlar. Onları değerli kılan bu özellikleriyle insanoğlunu adeta kendilerine âşık etmişlerdir. Dünyanın tarihine yön veren bir iktisadi değer olarak karşımıza çıkmışlardır. Merkantilizm döneminde Avrupalı tüccarlar yeni pazarlar aramak için yola koyulmuşlar, değerli madenleri ele geçirmekle ekonomik kalkınmayı bir tutmuşlardır. Altın ve gümüş elementine duyulan bu ilgi kapitalizmin başlangıcı olmuştur. Dünya tarihinde yeni bir sayfa açılmıştır bu değerli taşlar sayesinde… Yani taş deyip de geçmeyin…
Peki onları bu kadar paha biçilmez yapan nedir?
Bir bilgeden, mücevher bulmak için yardım isteyen fakir bir adamla ilgili eski bir Çin masalı vardır.
- Eğer dilediğin bu ise, der bilge
- Çakıl taşları bile mücevhere dönüşür.
Nasıl zengin olunacağını öğrenmek isteyen fakir adam bu yanıta üzülür. Ama asıl gerçek bir taşın bile kıymetli sayılabileceğidir. Çünkü o değeri veren insandır, asıl değerli olan da tabi ki sadece insandır. Bir elmas yüzüğe milyonlarca lira ödenir, ama onun kişiye bir faydası dokunmaz. Hasta olsa iyileştirmez. Karnı acıksa yemek olarak yiyemez. Madde olarak cam kesmeye yarar, ama değiş tokuş aracı olarak milyonlar eder… ! İronik görünen bir durum aslında…
Değerli taşların bu kadar talep görmesinin nedeni az bulunmalarıdır. Nadir bulunma iktisat teorisinde ilk öğrenilen ve öğretilen bir durumdur. Kaynaklar kıttır fakat insanın istek ve arzuları sonsuzdur. Amaç bu iki olgu arasında rasyonel bir yol bulmaktır. Ekonomi ilimi bunun için vardır.
Örneğin; Pirit taşı altından daha parlak ve daha çekicidir. Ancak çok kolay bulunabilmektedir. Bu nedenle altınla kıyaslanamayacak bir eder farkına sahiptir. Elbette altını altın yapan onun bir element oluşu ve yapısındaki temel özelliklerdir.
Pirit taşı ise altın renkli olduğundan ona “ahmak altını” bile denmektedir.
Konumuz bu değerli mücevherler değil ne yazık ki. Biz daha az bilenen diğerlerine göre az değerli taşlarla ilgileneceğiz bu yazı dizisinde. Daha az bilinenlerle…
Gümüş elementine yakışan, onu güzelleyen ve şifa verdiğine inanılan daha mütevazi taşlarla…
Görüşmek üzere…
- (1) Değerli Taşlar Kitabı; Judy Hall
- (2)age.
- (3) Dünyanın Hazineleri, Değerli Taşlar Koleksiyonu Ansiklopedi