Köylerde Lazca türkülerle Boşnakça ezgilerin birbirine karıştığı Karamürsel’de kültürler bir ‘sepetin’ örgüsü gibi iç içe geçiyor.

Bir zamanların, deyimlere konu olacak kadar meşhur Karamürsel sepeti, artık diğer tüm el sanatları gibi son demlerini yaşıyormuş ne yazık ki… Araştırmaya öncelikle ilçe sakinlerinden bilgi almakla başlıyorum ve hepsi köşe başındaki küçücük bir dükkandan bahsediyor. Hatta bir yaşlı teyze ( Ülfet ACET, 55 )beni alıp o dükkana götürüyor ve dükkan sahibine:

-“Üniversiteden gelmiş bu hanım kız, bizim sepet mirasını araştırmaya…” diyor ve o da dinlemek için kendine bir sandalye çekiyor. Bu yaşlı hanımın ‘sepet mirası’ demesi dikkatimi sepete daha da yoğunlaştırmayı başarıyor.

Sepetleri ile ünlü Karamürsel
Sepetleri ile ünlü Karamürsel

Dükkan sahibi Mehmet Ali KOYGUN (Kaynak kişi 1) içeri girerken bizi gülen bir surat ifadesi ile karşılasa da geliş amacımızı Ülfet Hanım’dan öğrenince birden küskün bir yüz ifadesine bürünüyor. (Girer girmez benim ilk dikkatimi çeken dükkan sahibinden ziyade Mehmet Ali Bey’in dükkanının belirli yerlerine astığı ‘Yılın Ahisi’ seçilmiş olduğunu belirten afişlerdi. Ayrıca sepet, orijinal halinden ziyade gördüğüm kadarıyla şimdilerde yılbaşı sepeti, bebek beşiği gibi farklı şekillerde de alıcılarını bekliyor.) Mehmet Ali Bey:

– “ Hoşgeldiniz, sepete alıcı olarak değil de araştırmacı olarak gelenlerin olması da fena sayılmaz. Ben tarihini dedelerimden öğrendiğim kadarıyla bilirim, belki yanlış olur sen en iyisi belediyede kültür müdürlüğüne git onlar anlatsınlar sonra kapım her zaman açık.Ben de dedemden, babamdan öğrendiklerimi anlatırım.” diyerek beni ilk önce tarihi bilgi almam için Karamürsel Belediye binasına yönlendiriyor.

Ülfet Hanım beni belediye binasına bırakıp gidiyor. Karamürsel Belediye’sinde Kültür ve Araştırma Bölümü katına gittiğimde beni çok sıcak ve güler yüzle karşılıyorlar. İşi başından aşkın basın, yayın, halkla ilişkiler müdürü Bilgutay BAĞDAT Bey’e (Kaynak kişi2) kendimi ve amacımı anlattıktan sonra bana yardımcı olacağını söylüyor ve:

– “Karamürsel’imizin siz öğrenciler tarafından araştırılması gurur verici. Bu araştırma beraberinde tanıtımı da getiriyor elbet. Karamürsel’e hak ettiği değer ve önemi yine kendi halkından olanlar veriyor, İstanbul’da doğup büyümüş birinin araştırmaya gelmesi çok onureedici!” Diyerek beni Karamürsel Kültür Müzesi’ne götürüyor.  Yolda bana neden Karamürsel’i seçtiğimi soruyor ve ben de:

Karamürsel sepetin eski ustalarından.
Karamürsel sepetin eski ustalarından.

-“Dedemler buranın yerlisiydi, burada uzun yıllar öğretmenlik yaptı. Benim de çocukluğumun büyük bir bölümü burada geçti.” diyorum ve verdiğim cevap karşısında az önce söyledikleri teyit edilmiş oluyor (hak ettiği değeri yine kendi halkından olanların vermesi). Bununla da kalmayıp Bilgutay Bey’in annemin liseden sınıf arkadaşı çıkması araştırmamın daha da zengin olmasına vesile oluyor.

Müze, 1999 depreminden sonra yapılmış. İçeride sepet başta olmak üzere, Karamürsel’de ün yapmış pehlivanların heykelleri, ilçenin meşhur köftesi, balık adası gibi ün salmış pek çok şey sergileniyor. Karamürsel sepetinin olduğu bölüme gidiyoruz ve Bilgutay Beykültür müdürü olmasının da etkisiyle, soru falan istemeden başlıyor anlatmaya:

-“ Sepetin tarihi geçmişi oldukça uzun ve köklü bir dönemden geliyor. Osmanlının ilk dönemlerinde Karamürsel bölgesi geçimini ‘çanak ve çömlek’ yapımından karşılamakta. Zamanla bu işe bir de porselen karışır ve bu iş gitgide porselen ağırlıklı bir ekonomik uğraş haline gelir. Bunlar ekonominin bence maddi dalı. Bir de maddi manevi karışık bir dalı var ki o da şüphesiz tarım ve hayvancılık. Karamürsel, toprakları bakımından meyve yetiştirilmesine oldukça elverişli koşullarda. Bu meyvelerin en önemlisi de ‘kiraz’. Kirazlar bir devir o kadar çok bereketli olmuş ki çanak çömlekler yetersiz kalmış. Bugün ‘abdal’ dediğimiz gezginler, ki abdal kelimesinin birçok anlamı var ben burada gezgin demeyi tercih ediyorum, bu kirazları koymak için sepet örme işine girmişler. Yani Türk konar-göçerlerin örmesi ile sepet, Karamürsel’de vücut bulmaya başlıyor. Ördükleri sepet; kiraz, zeytin gibi yiyecekleri ‘zedelemeden, ezilmeden’ muhafaza etmek için oldukça uygun bir biçimdedir. Örgülerin aralarındaki boşluklar meyvenin hava almasını, biriken suyun aralardan akmasını sağlar.İlk ve tek altı dar, üstü bombeli, tutma sapı olmayan sepet Karamürsel’de örülmüştür. Ve sepetin orijinal hali böyledir. Tutma yeri yok ama sepete bir ip geçirilir ve sırta, bele bağlanarak taşınır.Gelelim ‘Ufacık tefecik gördün de Karamürsel sepeti mi sandın?’ esprisinin hikayesine… Anlatırken beni en çok heyecanlandıran yere… Osmanlı padişahlarından Sultan Abdülaziz, Hereke’deki av köşküne gelir. Bu haberi duyan eşraf, esnaf her tabakadan insan sultana hediye etmek amacıyla birçok şey sunar. Bunlar içinde ipek ve pamuktan kumaşlar, altın kaplamalı küçük eşyalar gibi değerli hediyeler vardır. Karamürsel’den ise halk, sultana sepetlere doldurulmuş kiraz ikram eder. Sultan da sepetlerdeki kirazları görünce şaşırarak ve biraz da küçümseyerek, gelenleri ve hediye sepetini şöyle bir süzer:

-“Bana getire getire bu küçük sepetlerde kiraz getirmişler” deyip içten içten gelenlere ve hediyenin sadeliğine kızar ve mırın kırın eder. Halk sultan karşısında kendinden emin bir şekilde:

-“Sultanım sepetlerimizin küçüklüğüne bakmayın, bir siniye dökelim ve kirazların bolluğuna şahid olun’ der.Sultan, huzuruna gümüşsini emreder ve eğersini dolmazsa bu hediyeyi getirenlerin kellelerini alacağını söyler. Kirazlar siniye döküldüğünde herkes şaşkınlık içindedir. Siniden kirazlar taşmakta ve siniye sığmamaktadır. Bunun üzerine sultan:

– “Sepeti ufak tefek gördük amma, içindekileri de şu siniye sığdıramadık!” der. Ve bundan sonra bu olay ve sultanın lafı halk arasında anlatıla anlatıla bugüne kadar gelir. Benim hikaye anlatıcılığım burada bitiyor bir de gidip işin pirinden genel bilgi öğrendiniz mi araştırmanız tadından yenmez.” Bilgutay Bey’in bu sözleri ile müzeden ayrılıyor ve Mehmet Ali Bey’in yanına gidiyorum.

Dede mesleğini devam ettiren Mehmet Ali Koygun sepetleri ile bir fotoğrafta.
Dede mesleğini devam ettiren Mehmet Ali Koygun sepetleri ile bir fotoğrafta.

Mehmet Ali Bey sıcak bir karşılama ile geliş amacımı da bildiğinden başlıyor anlatmaya:
-“ Buraya senin gibi birçok öğrenci, araştırıcı geldi, bıkmadan hepsine anlattım her şeyi.Deyimdeki gibi Karamürsel sepeti deyip geçmemek lazım. Sen sor ben anlatayım.” demesi ile sorularımı yönelttim ve aldığım cevaplar şöyle oldu:

  • Sepetle sizin ilgilenme sebebiniz nedir? Kimden ve kaç yaşında öğrendiniz? Sepetçilik dışında yaptığınız başka meslek var mı?

-“Dedemden ve babamdan miras kaldı bu uğraş bana. 4 kuşak sepetçilik var atalarımda.8 yaşımda çok iyi olmasa da sepet örmesini biliyordum. Onlara saygım temel sebep, sonra gelen sebep ise bu kültürel mirası bir nebze de olsa devam ettirebilmek. Kardeşlerim istemedi devam ettirmeyi. Ben yılın ahisi seçilince de çok pişman oldular. Tabi ki başka mesleklerim var, geçimimi inşaat işleriyle sağlıyorum.”

  • İlçede sizden başka sepetle uğraşan yok, bunun nedeni nedir? Ne düşünüyorsunuz?

– “ Evet benden başka bu mirasa gözkulak olan yok. Giderek önemini kaybediyor gibi görünse de aslında sepetin gizli bir ruhu var. Eminim ki ben uğraşmasam bile kendi kendine devam edecek bir miras bu. Ama yine de keşke uğraşanlar olsa…Sepete pek rağbet olmadığı için ustalar da bir bir yol oluyor, bunu duyunca üzülüyorum, yazık oluyor.”

  • Buradaki bütün sepetleri siz mi yaptınız?İçlerinde aile büyüklerinizden miras var mı?

-“Hayır, burada dedemin el emeği olan sepetler bile var (eliyle göstererek), bunlar da babamın yaptıkları. Geri kalanlar da benimkiler… Bir de KOMEK’in açtığı kurs doğrultusunda orada yapılan sepetlerden hediye gelenler var.”

  • Sepetin yapımını kısaca anlatabilir misiniz? Kullandığımız malzeme, yöntem gibi..

-“ Tabi ki. Kestane, fındık ağacı da olabilir, ağacının çubuğundan örülen, kendisine özgü gayet pratik, kullanışlı basit bir el aracıdır. Karamürsel sepetinin tabanı 15–20 santimdir. Ağız genişliği 40–45 santimi, boyu ise 60–65 santimi bulur. Yarım koniyi andıran sepet, iyi kesilmiş ve kurutulmuş kestane çıtalarından örüldüğünden, iç hacmi, dış görünüşünün aksine geniştir; en önemli özelliklerinden biri de budur. Sepetin tek hammaddesi, düzgün ve budaksız kestane çubuğudur. Bu çubuğun ‘şah’ dedikleri körpe devresi vardır ki, bu devre içinde kesilip kurutulmaya bırakılan çubuktan daha sağlam ve kaliteli sepetler yapılır. Sonrası ise gönlüne göre örmek… İster kalın, ister ince biraz da o günün ruh haline bağlı, sepete istediğin şekli vermek de son aşama.”

  • Peki bu sepetlerin en önemli özelliği nedir?

-“ Karamürsel ve çevresindeki meyve üreticileri tarafından ısrarla aranılan bu sepetlerin en önemli özelliği, ağaçtan toplanan yaş meyveyi zedelemeden kabına (sandık, kutu) ulaştırmasıdır. Üretici, bir ip ya da kuşakla beline bağladığı bu sepetle her çeşit meyveyi kolayca toplayabilir.”

  • Bir sepet ne kadar sürede yapılabilir veya sizin deyiminizle örülebilir?
    -“
    Bu, sepetin büyüklüğüne göre değişir. Ama orijinal boyutta ve şekilde olan (hocanıza ördüğüm) ortalama iki günde yapılır. Şu büyük sepeti babam bir ayda ördü mesela. Aslında sepet örmek hem çetrefilli hem de zevkli.
  • Peki sepete talep nedir? Alıcı sayısından memnun musunuz? Talebi arttırmak için yaptğınız ‘değişik sepetler’ mevcut mu?

İşte can alıcı bir soru daha (gülüşmeler). İlçede benden başka sepet yapan yok. Ben de talep doğrultusunda yılda ancak 200 adet yapabiliyorum. Karamürsel sepetinin adı büyük ama talep az. Çünkü sadece köylerde meyve toplamak için kullanılıyor. Bir de bürokratlara verilen hediyelere kap oluyor. Bu da ancak 200 taneyi buluyor, biz de o kadar üretiyoruz. Bu sayının 2 bin ya da 5 bin olma şansı yok. Üretimi belli, satışı bellidir. Alıcı sayısından memnun değilim ne yazık ki. Ben de talep için gördüğünüz gibi ‘buzdolabı süsü, yılbaşı süsü, bebek beşiği, ufak mobilyalar, sepet koltuklar gibi’ farklı yollar deneyerek talebi arttırmaya çalışıyorum.Sepet çok satılsaydı İzmit’teki yüzlerce pişmaniyeci, Kütahya’daki binlerce seramikçi gibi burada bir sürü dükkân olurdu, çalışan olurdu. Şimdilerde ise burada kızların çeyizlerine hediye olarak koyuluyor”

  • Sepet örmeyi öğrettiğiniz kişiler, öğrenciler var mı? Veya sepet örmeyi öğreten bir kurs açıldı mı?

-“Yetiştirdiğim kimse yok. Sadece ailem bilir. KOMEK kurs açtı iki yıl evvel. Baya giden bayanlar oldu, burada yaşayan Boşnaklar bile büyük rağbet gösterdi. Kursa gidenlere önce sepetin hikayesi anlatıldı sonra da yapımı. Hepsi memnun kaldı ama şu sıralar talep azlığından kurs açılmıyor ne yazık ki.”

  • Peki sizden sonra (Allah gecinden versin tabi) bu dükkan ve sepet işçiliği ne olacak sizce, çünkü sadece uğraşan siz varsınız?

-“İşte orası meçhul… Benim oğlum devam ettirir elbet, ama sepetin tanıtımı desteklendikçe bu işin bu küçük kasabada biteceğine hiç inanasım gelmiyor. Ama umutlu da değilim…”

  • Karamürsel’de sepetin konu olduğu sokak/mahalle adı, soyadı vs. mevcut mu?

“Evet mevcut. Sepet adını alan 4 mahalle mecvut Karamürsel’de. Mesela Sarı Sepet Sokağı var aklıma gelen. Yine genel bisoyadlara bakıldığında buranın yerlilerinde sepet soyadının kullanıldığını biliyoruz. Ama onların da sepetten anladığı yok İnsan bir soyadını araştırır nedir ne değildir, nereden geliyordur? Belki de atalarında sepet ustaları var ama onlar için bunlar pek bir şey ifade etmiyor. Ama sepet gerçekten Karamürselle özdeşmiş bir miras.”

  • Benim aklıma gelmeyen ama sizin sepet ile ilgili eklemek istedikleriniz var mı?

“Öncelikle 3 kere bıkmadan yılmadan geldiğin için teşekkür ediyorum. Sizin gibi gençlere her yerde ihtiyacımız var. Senin de araştırmalarından anladığın kadarıyla sepetçilik bir dönem sadece meyve toplanmak için kullanılırken zamanla yerini süs eşyası olmaya bıraktı. Padişahın bile şaşıp kaldığı bu ufacık tefecik sepet aslında içi dolup taşan bir kültürün mirası. Ben babamın ve dedemin verdiği kadar önem veremiyorum ne yazık ki. Çünkü talep az. Ama filmlere, dizilere de konuk olmuyor değil bu sepet. Birçok dizi için sepet alımı yapıldı son yıllarda, ekranda görünce onları mutlu oluyorum. En son reklam olmasın ama Harem dizisi için 3 adet sepet yolladık.Vaktini sepete ayırdığın için teşekkür ederim.”

UFAK BİR ANKET

Sepet hakkında neler bildiklerini/bilmediklerini öğrenmek için ilçede belli yaş grupları bularak, tek soruluk bir anket uyguladığımda sonuç şöyle oldu:

Soru: “Karamürsel sepeti hakkında bana çok kısa bilgi verebilir misiz?”Anket uyguladığım kişilerin sadece adı soyadı, yaşı, mesleği ve Karamürsel’in yerlisi olup olmadığı sorulmuştur.

  • Tuğba İNAN, 22, Öğrenci, Yerli

“ Verebilirim, Karamürselle iç içe geçmiş bir nesne. Şimdilerde dizilerde görüyoruz sepetimizi. Ayrıntılı bilgiyi biz ilkokuldayken sosyal bilgiler dersinde anlatırlardı, şimdi maalesef anlatılmıyormuş. Padişah sayesinde ünlenmiş ve dışına göre içi oldukça hacimli bir kültürel nesne.”

  • Caner AVCI, 38,Esnaf, Yerli
    “Karamürsel sepeti bizim ilçemizle bütünleşmiş kuşak kuşak bugüne gelmiştir.Bugünhakettiği değeri görmüyo. Gençlik yıllarımızda sevdiğimiz kızlara alırdık sepet, içine de hikayedeki gibi genelde kiraz doldururduk.Şimdiki gençlerde nerde bu düşünce? Böyle böyle yok oluyo bu güzelim miraslar ”
  • Hürmüz MERKEZ, 51, Ev Hanımı, Yerli
    “ Çeyizimin en değerli ve en sevdiğim hediyesiydi. Komşular bile çeyiz hediyesi verirken sepet getirirdi hatta bazı hediyeler sepete doldurulurdu. Hala evimde kullanıyorum onları çünkü ömürleri o kadar uzun ki.”
  • Recep ŞENSOYLAR, 67, Emekli Memur, Yerli
    “ Çok eski bir hikayeye sahip sepet. Buranın yerlilerinin evinde mutlaka vardır, ben de bilirdim bir zaman sepet örmesini amma unuttum gitti. Bulgarlara, Boşnaklara hep biz öğrettik sepeti. Eskiden buralar hep sepetçiydi şimdilerde sepet yapan Mehmet Ali var, çok büyük bir kültürün torunu o”
  • Ceren BAŞKURT, 12, Öğrenci, Yerli

“Anneannemin köyden gelirken içine bir sürü meyve doldurduğu şey. Burada bir sepetçi var okula giderken görmüştüm istersen  oraya sor çünkü anneanneme göre sepetin bi masalı varmış anneannem olsaydı şimdi burada anlatırdı ben dinlemesini seviyorum çünkü”

  • Taylan ACISU, 18, Öğrenci, Yerli

Şimdi biraz kaba olacak ama eski bi zamanda koca padişahı mors eden, içine şaşılacak kadar çok malzeme alabilen ve buranın herkesten önce yerlisi olan şey. Zahmeti çokmuş ama maddi olarak pek getirisi yokmuş”

Mehmet Ali Koygun
Mehmet Ali Koygun

SÖZLÜ KAYNAK LİSTESİ

Kaynak Kişi 1:

Adı Soyadı Mehmet Ali KOYGUN

Doğum yeri, yılı: Karamürsel, 1963

Medeni Hali: Evli

Eğitim Durumu: Lise

Mesleği: Sepetçilik, inşaat sektörü, işletmecilik

Sepet yapmayı nereden öğrendiği: Dedesi ve babası

 

Kaynak Kişi 2:

Adı Soyadı: Bilgutay BAĞDAT

Doğum yeri, yılı: Karamürsel, 1968

Medeni hali: Evli

Eğitim durumu: Üniversite

Mesleği: Basın yayın, halkla ilişkiler müdürü

Bilgiyi nereden öğrendiği: Erdoğan Özdemir, Mehmet Ali Koygun

(Erdoğan Özdemir, Karamürsel gazetesinde çalışan(muhabir olarak), Karamürsel ile ilgili birçok araştırmaya imza atan ve “Kaptan-ı Derya Karamürsel” adlı kitabın sahibidir.)

PAYLAŞ
Önceki İçerikÖlümsüzlüğün Sırrı
Sonraki İçerikNevzat
Avatar
Lisans eğitimini 2013 yılında Kocaeli Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde tamamladıktan sonra aynı yıl pedagojik formasyon eğitimini aldı. Kocaeli Üniversitesi’nde sunuculuk yaparak başladığı kariyer hayatını öğretmenlik, redaktörlük, editörlük yaparak devam ettirdi. Şu an Yeni Türk Edebiyatı alanında başladığı yüksek lisans eğitiminin tez aşamasındadır.

3 YORUMLAR

  1. Zevk alarak yaptığınız bu araştırma yazısını bir solukta okudum.
    Karamürsel sepetlerinin hikayesini ilk defa duyuyorum. Ek olarak bizim oralarda kullanılan sepetlerden de bahsetmek istiyorum.
    Orta Karadeniz bölgesinde de meşhurdur sepet örme işi. Küçüklüğümde babamın yaptığı sepetler gözümün önüne geliyor. Ormandan kestiği dalları -ne ağacı olduğunu bilmiyorum- öne soyardı. Sonra bıçak ile keserdi. O uzun dal, salatalığı dikine doğramak gibi tek tek ayrılırdı. Sonra önce sepetin altını yapar, diğer çıtaları da etrafına dolardı. Klasik örgü mantığı gibi bir alttan bir üstten.
    Bizim oralarda yapılan bu sepetler daha çok fındık toplamak için kullanılırdı. Sepeti güzel ve dayanıklı olanın da havasından geçilemezdi. İyi sepet nasıl olmalı ? Tabi ki hafif ve sağlam.
    Küçüktüm o zamanlar. Babamın sepeti benimkinin en az 3 katıydı, o daha hızlı fındık topladığından ve daha fazla yükü taşıyabileceğindendi. Her aile ferdine özel olarak tek tek yapardı.

  2. Ersin Bey, değerli yorumunuz için teşekkür ederim. Sepet kültürü gerçekten tüm şehirlerimizde araştırılması, üzerinde durulması gereken bir konu. Özellikle Orta Karadeniz’de de. Sizin de sepet ile tanışma hikayeniz çok güzelmiş. Keşke devam ettirebilsek bu kültürü…