Sembolizm denince elbette akla bir çok sanatçı gelir. Ancak bu yazıda içlerinden çalısmalarıyla beni en çok etkilemiş olanların birinden bahsetmek istiyorum. Eserlerinin üstüne altın tozu serperek sanatseverlere şehvetli bir sembolizm deneyimi yaşatan bu ressam elbette ki Gustav Klimt’ten başkası değil.
The Kiss – Gustav Klimt
Sanırım Klimt denince The Kiss’ i övmeden söze başlanamıyor. Ancak Klimt’in sanatı içerisinde tek bir eseri ön plana çıkarmayı doğru bulmuyorum. Onun lirik ve zarif bir erotizm anlayışıyla resmettiği kadın figürlerinin içerisinde en masum olanını barındıran The Kiss belkide 20. ve 21. yüzyıl dünya toplum ahlakına en ters düşmeyen eserlerinden biri. Eserin bilinirliğini buna rağmen Klimt’in perspektifinden hiç bir şey kaybetmemesine bağlıyorum. Bu da elbetteki Klimt’in eseri oluştururken kullandığı birbirinden farklı teknik sayesinde var olabiliyor.
Klimt, eserlerinde kullandığı farklı metodlarla onları öylesine cazip hale getirmiştir ki Danae ve Eugenia gibi eserlerinde sadece o güçlü ve saf kadın figürünü görmez, kadının düşüncelerini okumak , onun o sahnede nasıl var olduğunu anlamak istersiniz. Belkide bu nedenledir ki yaşadığı dönem ve sonrasında Klimt bir çok genç ve hevesli sanatçıyı etkilemiştir. Bu gençler Klimt’in tekniklerini kendi çalışmalarında uygulamaya çalışmış ve bunu yaparken de ona duydukları hayranlığı saklamamışlardır. Bunlardan özellikle bahsetmek istediğim birisi Egon Schiele.
Egon Schiele
Egon Schiele’in hastalık ve ölümlerle dolu talihsiz hayatında ki tek parlak nokta belki de Klimt’ le tanışmış ve onun desteğini alarak sanat anlayışını şekillendirmiş olmasıdır. Schiele yalnızca onun nü kadın estetiğini yansıtmamış, aynı zamanda onun çizim tekniklerinden de bolca esinlenmiştir. Gerti Schiele in Plaid Garment adlı tablosunda bu açıkça görülmektedir. Öyle ki Schiele, Klimt le birlikte Sezession atölyelerine bile katılmıştır. Maalesef Egon Schiele’ in sorunlarla dolu hayatı 1918 yılının Ekim ayında, 28 yaşındayken daha sona ermiş ve dünyayı bir çok farklı eserle buluşturmasından alıkoymuştur.
Gustav Klimt, aynı yılın Şubat ayında, 55 yaşında vefat etmiştir. Ondan geriye yalnızca Naziler tarafından İkinci Dünya Savaşı sırasında tahrip edilen eserleri ve derin sanat mirası kalmıştır. Umuyorum ki Klimt ve Schiele gibi sanatçıların eserleri ülkemizde daha çok tanınır hale gelir ve yalnızca onların tonları değil, dünyaları da konuşulur.
Gustav Klimt, Sembolizm açısından çok değerli bir ressam. “Öpücük” eseri beni her daim düşüncelere sevk etmiştir.