Bizim yerimize kurulan tüm cümlelerdir şarkılar. Hani bilmediğimiz bir şarkının devamını tahmin etmek gibi. Şarkı beste ve güftelerin ses bulduğu bir dizin değil bana göre.
Şarkı;
Bizim başımıza esen yellerin başkalarının fırtınalarından kalan, yaşatılan aynı şeylerin, yaşattığı aynı duygudur aslında. Mesela, mutluluğu bekler bazen gözlerimiz pencerede.. Patlatırız o Hababam Sınıfıyla bildiğimiz “Fesubhanallah“ı. Arkası gelmez bu dertlerimize bir fesubhanallah çeker bize de güler diyerekten kader, umuda bağlarız yüreğimizi boğan düğümleri. Sonra biri giriverir hayatımıza… Hissetmediğimiz şeyleri yaşatır bize. Kalbimiz kuş olur çırpınır içimizde. Her gün onlarca kişi geçer de yanımızdan bir yan gözle bakmayı bile ihanet belleriz ona karşı yapılan. Açarız telefondan bir Füsun Önal, gözümüz görmüyor deriz senden başka. Olur da dönerse diye arkasını bize, rica ederiz Zeki Müren‘e söyleyiverir “Gitme sana muhtacım” diye. İnat edip de giderse eğer, sevmemiş deyip kalbimize gömeriz unutup da sileriz o zaman. Erol Evgin‘i de yoldaş edip kendimize günahlarımızla sevaplarımızla alıp başmızı gideriz bi yerlere. Hani olurya otururuz bir masaya kemancı geliverir yanımıza. Şimdi de odur başımızın tacı, dertli dertli çal be kemancı. Nasıl geçtiğini bilmeden zamanın, akşam olup karanlığa kalırsak, derin derin uykulara dalarsak uyandırma deriz Emel Sayın‘a. Sen de öyle demiyor muydun? Onu görebilmek için güneşi söndürmüyor muydun?
Aradan yıllar geçer ama gözümüz hala pencerede. Uzaktan görünür gül cemali, yanında şarkıların efendisi. Başlarlar ardından kül etmeye dizeleri
“Ben de unutamadım geçse de yıllar
Seviyorum seni dünyalar kadar
Dudağımda ismin gözümde yaşlar
Bir Tanrı’yı bir de beni sakın unutma
Çınladın durdun kulaklarımda
Süzülen yaşsın yanaklarımda
Bir şarkı oldun dudaklarımda
Senin sevgini söyledim durdum”
Açıp kollarını beklerse bizi, kıyamayıp gözyaşına, koşuveririz yanına. Başlarız sonra kadınız sonuçta, yılların intikamını çıkartırız dırdırla. “Sen gidinceeeee bak neler olduuuuu”, diyerekten anlatmaya…