Damla damla akıyorum duyuyor musun sesimi? Yağmur olup sızıyorum toprağına gece gündüz. Nasıl geçerse damlaların nazı yaprağa ilk dokunduğunda? Öfkesi nasıl dinerse yıldırımların şimşekler çaktığında? Öyle dolaşıyorum incecik bir sızı gibi her nefesinde damarlarında… Rengi kızıl değil artık kanının bilmiyorsun sen, turkuaz akıyor içtiğin su, billur ırmaklardan gelen. Gürül gürül çağıldıyorum sana doğru… Salkım söğütler bitiyor eteğimde, diniyor yağmur, fırtına saklanıyor kaf dağının ötesine… Rüzgâr olup teninde gezdiriyorum serinliğimi, benden kaçırdığın bakışlarını bile okşuyorum… Kırgın kirpiklerinden öpüyorum ilkin, sonra her birini tek tek seviyorum, hissetmiyorsun sen. Perçemlerini sarıyorum parmak uçlarımla, uyuyor hiç açılmayacak göz kapakların sonsuzluğun kollarında…
Bile bile çağırıyorum seni. Gönlümdeki mızraba saplı günlerimiz gelsin diye bir an evvel geri. Hani Eylül’ün muştusuyla sarılıp bana öptüğün bedenim var ya, bak hala bekliyor seni yağan yağmurun altında, mahzun beni bıraktığın o köşe başında… Geçtiğin yerler bile hasret sana, özlemini serdim serçelerin kanatlarına, ekmek kırıntılarını serpiştirdim gelirsin diye belki dönüş yoluna.
Sırlarının arasına gizlediğin şarkılar ‘söyleme bilmesinler’ diyor işitiyor musun? Hüzzamın hüznünde ağlamaklı bakıyorsun işte yüzüme, ‘sakın gitme’ diye yalvaran gözlerle. Hiç bırakıp gider miyim seni ben bu sahillerde, bekliyorum her gün dönmesen de geriye…
‘ Gel gitme kalmasın gözüm yollarda’ diyemeden sana Segâha geçiyoruz perde perde… Sema ediyoruz tanbur’un tellerinde, başımızda bizi aşkla saran harelerle… Dönüyor artık şevk ile nağmeler ‘ olmaz ilaç sine-i sad pareme, çare bulunmaz bilirim yâreme’… Ardından eşlik ediyor, ‘ Ayrılık yaman kelime, benzetmek azdır ölüme, kim uğrarsa bu zulüme aman…’
‘Aman aman halim ne yaman’, ‘ Bir ateşim yanarım, külüm yok dumanım yok’. Hicaz’a erişmenin derdi ne kadar da çok. Yüzümüzü süremeden kapısına, geldik makamı hicazın huzuruna. Cennet bahçelerinin kokusunda, seyr-i devran ediyoruz şimdi bir elimiz yere, diğeri göğe bakmakta… Sen kürdi olup vurdun kendini tozlu yollara, ben bir başıma kalakaldım hicazkarda…’ Ömrümce o saf aşkını kalbimde yaşatsam’ diyerek verdik kararımızı, buluşturduk notaları kürdilihicazkarda… Eylül damlaları gibi birden boşalan seslerde yankılandı duygularımız, es verince sessiz kaldı nisyan oldu şarkımız…
Güneş açıverse ya hadi! Gizlendiği bulutların arasından sıyrılıp göz kırpıverse ya bir daha, sımsıcak sarsa ya bizi… Sağanak sağanak, sırılsıklam bekliyorum seni, ebemkuşağının çıktığı tıpkı o günkü gibi… Hazan oldu gönlüm, sarardı kuru bir yaprak misali.. Beni bir başıma bırakıp gittiğin o günden beri…
Ağustos sıcağında bunalırken güz günlerini seçtin gitmek için. En sevdiğin ay Eylül’dü, söylemiştin. ‘Yenilenmedir Eylül, başlangıçtır yeni umutlara’ demiştin… Uzun sürecek zemheri kışına hazırlanamam artık sensiz, toprak kokan saçlarını öpemem, serin açan sabahlarıyla üşüyen ellerini ısıtamam. Eylül’ün ellerini, senin ellerini tutamam. Ne zaman dokunsam buz olurdu yüreğim, ürperirdim, sen bilmezdin…
Ah sen! Sen yok musun sen… Ölmeyi beceremeyen ben, seninle girdim sararmış yaprakların arasına bir sarmaşık gibi sarıldım çürüyen gözyaşlarına… Kurtçuk olup, kemirdim senden kalanları ne de olsa borçlusun bana. Kul hakkını ödemeden gittin. Bir vefayı çok görüp veda bile etmedin. Sana uzanan elimi geri çevirdin, boşlukta sallandı elim çaresiz. Oysa nasıl hazırdım sımsıkı tutmaya, hiç bırakmamacasına…
Hala umudum var, gelirsin belki diye… Karşıma çıkıp aniden ‘şakaydı hepsi dersin’ kim bilir? Bak yoksa satıyorum sahibinden bu sonbahar günlerini… Hadi gel artık şimdi…
Dualarımla gelmiştim sana. Sen kendin dua iken daha bana. Bayramım olmuştu menekşelerim verdiğin saksıda. Tuttuğun fallardaki niyetlerine niyetlenmiştim, iyi günde kötü günde diye sana sözler vermiştim.
Öldüğün gün sebebim oldu sevgim senden kalanlara…
Sonbaharla gelmiştin sonbaharda gittin. Toprağın altı üstünden daha sıcaktır diye, sırf bu nedenle işte gidemiyorum mezarının başından başka yerlere. Bekçisiyim senden kalan bu son, sonbahar anılarının. Haykırıyorken içim, dayanamıyor susmaktan artık yüreğim…
Söylüyorum işte!
Sahibinden Satılık Sonbahar Var!
Esin Kaynağı; Furkan Resuloğlu’nun AHSEN Adlı Kürdilihiacazkar makamındaki saz semaiidir. Bu muhteşem eser için kendilerine teşekkürlerimizi sunarız. İcra; Kanuni Betül Kaplanoğlu; tanburi Ayşe Kılınç.