“ Öfke rüzgâr gibidir bir süre sonra diner ama birçok dal kırılmıştır bir kere” Mevlana
- Saati soruyorsun öyle mi? Ne hakla beni eleştiriyorsun ki? Ben mi dedim sana söylesene, ben mi söyledim sana o kadar harareti? Gecenin bir yarısı sokağa atan sen değil misin beni? Sus konuşma! Dönmeyeceğim bir daha. Kendi kibrinde boğul, kahrol emi. Bağırtma beni sokağın ortasında. Beni bir kedi yavrusu gibi atmadan önce düşünecektin sokağa. Sana ne nerede kalacağımdan. Kapatıyorum telefonu, bir daha da arama beni. Ne o namusun mu zedelendi? Çok daha önce yapmalıydım bunu. Çok daha önce terk etmeliydim seni. Kapatıyorum telefonu.
Bir de soruyor ‘geceyi nerede geçireceksin diye?’ Sanki beni çok umursuyor. Varsa yoksa derdi el âleme ne diyeceğinde… Nasıl dayanmışım onca sene. Ne kadar da körmüşüm. Görememişim bir türlü senin iç yüzünü. Sözde bana âşıksın, çok sevdiğin için kıskanıyorsun öyle mi? Hepsi palavra. Senin kendine hayrın yok bir kere bana nasıl olsun ki…
Aşağılık adam. Ama kabahat ben de. Ne kadar aptalmışım. Beni gerçekten sevdiğine nasıl da kendimi inandırmışım. Meğerse egonu tatmin etmek için tutuyormuşsun beni yanında. Seni övecek, seni başına taç edecek birine ihtiyacın varmış. Tapılmak istiyormuşsun adeta. Kendini vazgeçilmez sanıyormuşsun. Kimse hayır dememiş tabi şimdiye kadar sana. Şımarık bir çocuk gibi, elde etmişsin her istediğini. Ben senin kendini seyrettiğin bir aynaymışım sadece. Bende kendini dev aynasında görmeğe alışmışsın. Yüceltmişsin kendini habire. Ne zaman ki hatalarını görüp, gerçekleri yüzüne söyleyince, benden kötü kimse olmuyormuş meğerse.
Bir de utanmadan “seni seviyorum” diyor hala. İnsan sevdiğine el kaldırır mı? Bu neyin öfkesi? Ona “defol git, bir daha da gelme buraya” der mi? Gecenin bir yarısıymış. Bu lafları etmeden önce düşünecektin. Hele o tokatı atmadan evvel kendine gelecektin. Sinirlerine hâkim olamayan bir adam, adam değildir bence. Sana muhtaç olduğumu zannediyorsun değil mi? Ne yaparsan yap ses çıkarmayacağımı, sensiz yaşayamayacağımı sanıyorsun. Hani dalga geçmiştin benimle, “ hiç yaşamamışın sen bu güne kadar diye” Sanki benim hayatım senle başlayıp senle bitiyormuş gibi. Sen olmazsan intihar ederim öyle mi? Öyle demiştin bir gün ben unutmadım. Kim kime muhtaçmış şimdi gör bakalım.
Yine arıyor, açmayacağım telefonu. Bana ulaşamayacaksın bundan sonra. İşte kapattım büsbütün. Çıldır bakalım biraz daha. Evdeki eşyaları kırarsın, belki içkiye vurursun kendini. Umurumda bile değil. Ben de kızgınım ama kendime, seni sevdiğimi zannedişime. Kendi yanılgıma kızgınım. Seni adam yerine koyuşuma, senin için yaptıklarıma, beni değiştirmeğe kalkışına hiç ses çıkarmayışıma kızgınım.
Vahşi bir ata benzetmiştin beni. Suratıma sırıtarak bir de, “seni besili bir kısrak yapacağım, ehlileştireceğim” demiştin. Ben de gülmüştüm, senin bayağı esprilerinden biridir diye aldırış etmemiştim. Sen kendine köle arıyormuşsun meğerse. İmparatorluğuna bir kraliçe… Diğer kızlar gibi olduğumu düşündün herhalde. Zenginsin, yakışıklısın diye. Böyle şeyler Türk Filmlerinde olur bir kere. Ne sen jönsün ne de ben aktrist. Gerçekler acıdır, tat bakalım, uyan kurduğun hayallerden, çık o küçük dünyanın esaretinden.
Neyse sakinleştim biraz. Bu kadar hızlı adımlarla nereye kadar gidebilirim ki… Şimdi asıl bir plan yapmam gerek. Bütün kız arkadaşlarımı tanıyor. Çoktan onları aramaya başlamıştır bile. Beni bulamayacağı neresi var onu düşünmeliyim. Ama önce güvenli bir taksiye binmeliyim. Başıma bir iş gelmeden bu geceyi sakin ve rahat geçirmeliyim. Öyle otele falan gidemem. Tanıdığım hiçbir eve de gidemem. Bir taksi geliyor. Şoförü bir görmem gerek, öyle her taksiye de binemem. El ettim bir kere hadi rast gele.
- İyi geceler. Otogar lütfen.
Nasıl da aklıma geldi birden. Evet ya. Bu saatte ancak seyahat edilir. Elimde valiz falan yok ama. Olsun acil durum pek ala olabilir.
- Yolculuk nereye? Şoför beni sorguya çekmeye başladı bile. Kendimden emin olmalıyım.
- Güneye, ailemin yanına, uçak bulamadım, babamı acil hastaneye kaldırmışlar da.
- O çok geçmiş olsun. Ben de o zaman sizi yetiştireyim bir an önce varacağınız yere.
- Çok teşekkür ederim.
Bu iş iyi tuttu. Otogara vardık çarçabuk. Aynı hikâyeyi otogarda da anlattım. Kimse bir şey soramadı bir daha. Üzüntülü, endişeli yalnız bir bayana sırnaşmak geçmedi hiç birinin aklından. Bacı oluverdim birden, kapı komşularının kızıymışım gibi davrandılar bana. Ailelerinden oluverdim. Kendi bacıları düştü yüreklerine. Ne yapalım, yalnız kadınların bir savunma hattına ihtiyaçları olabilir pek tabi ki de…
Sabahın ilk ışıklarıyla sağ salim küçük, güzel bir güney kasabasındayım şimdi…
İşte böyle başladı benim de sensiz yaşanacak, özgür günlerim…
Elveda ‘rüzgâr eken fırtına biçen’ öfkeli sevgilim…