Sevilmek düşüyle gelmiştim gençliğimin arsız iştiyakına. Serabım şarabımdan güçlüydü yudumlarken acıyı attığım her adımda.
Sen ! -ki bakmaya doyamadığım- gözümün nurundan sakındığım-dın…
Düş-
tün!
Düşlerimden,
Kara saplı nan-kör bıçağınla…
Saplandı sırtıma gülüşlerin! Öfkenin dumanında kayboldu sevinçlerim. Kalakaldım elimde bir demet Nergisle, yüzüme çarpılan kapının eşiğinde…
Alaylı sözlerin geldi peşim sıra. Bir bir düğümlendi boğazımda söyleyemediklerim. Sokak kedisi gururumla kaldırımları tekmeledim. Sefaletimi seyrettim camekânların ışığında.
Gecenin soğuğundan değildi titremelerim, hazmedemediğim vefasızlığına nasıl direnseydim? Utandım sevgimin gözyaşlarından, usulca sokuldum koynuna çaresizliğimin…
Zordur durdurmak vaktin akışını. An be an hiç yaşanmamış gibi damlıyorken ciğerimin ucundan toprağa sızan zaman; bıraktım ben de unutmak sevdasını. Kalsın istedim iliklerimde sırtından vurulmanın sancısı…
Anılarından sildin hislerini, akmayan gözyaşlarını sildin. Damarlarında dolaşmayan vicdanın, koparıp kendinden kendini, yıkamadığın duvarların içine hapsetti benliğini… Mahpususun artık hiç bitmeyecek esaretinin…
Öyleyse korkma bir daha vur hançerini! Gönlümden akan kan değil ki… Kabuk bağlamış yaranın içindeki irindir aç da gör halini… Sensin o işte ! Pıhtılaşmış renginle tanı kendini leş kokundan…
Öyleyse bırak beni boşluğa, savur at küllerimi,
Sallansın gözlerimin vebali boynunun ucunda yağlı bir urgan gibi…
Deniz kumuydum bir zamanlar oysa canların arasında. Camdan kalbimle düştüm ıssız çöl yollarına… Önüne kattı beni bir deli fırtına, sözüm onaydı, geçmezdi bir başkasına… Ardı sıra saf tuttum. Vazgeçtim canımdan, cam olmak için duruldum…
Son kum tanesiyim artık ayaklar altında…
Yorgun sevdam, dilsiz bir güvercinin kanadında uyuyor mışıl mışıl… Lâlinden lâl olmuş hallerim yanıp duruyor güneşin ayazında… Susuzluğunla kavrulsam da ey zalim! Bitmesin isterim bana ettiğin zülüm. Ahlarımın çilesi yakın biliyorum… ‘Sakının mahşer gününden’ diyene sarılıyorum… Sakının masumların inlemesinden…
Ben,
Ben değilken daha
Hamuş kapısına eşik olmuşum…
Sen,
Vazgeçmişliğinle benliğinden,
Gül dereleri bırakıp, sığ suları yalayan beşik olmuşsun…
Son kum tanesiyim,
Aşkın nisyanından sararmış dikenli kaktüs dallarında