Saklandığım Sen

0
194
Saklandığım Sen

Bugün olabildiğince soğuğum, adeta kendime üşüyorum. Masanın başında sessizce oturmuş, karmakarış aklımın notalarında onu bulmaya çalışıyorum. Dilimin ucunda sanki varla yok arasında ama bulamıyorum. Derin bir nefes alıp, kesifleşmiş soluğumla pencereye doğru yürüyorum. Dışarıda yağmur yağıyor, sanki toprağı dövercesine şiddetli ve hırçın. Annemi hatırlıyorum bu hırçınlığın içinde bana hep gülümseyen annemi. Yüzü benim camdaki siluetim gibi bulanık, belirsiz. Neden bilmem onu düşünmek canımı acıtıyor.

 Neden aklımın her köşesinde aynı bilinmezlik ve aynı hiçlik kol geziyor. O hiçliğin içinde kendime bakamıyorum. O, yabancı kim? soğuk, soluk biri kendinden göçmüş biri, öyle ki kendini terk etmiş. Bu yer aklımın sınırlarında benimle oynarken ben hala seni seviyorum. İçimde tek kalan duygu bu, adeta her şey ruhumdan siliniyor. Bir tek sen silinmiyorsun. Seni öyle kazımışım ki içime, kimse silemiyor. Bende kalan sen kimsin? Aşkını iliklerime kadar hissedebiliyorum. Ama hissettiğimin kim olduğunu bulamıyorum. Bir şarkı gibi mırıldanıyorum seni, sözleri olmayan bir şarkı gibi.

Melodisi aklımda gerisi, rüzgâr da savrulup giden kum taneleri gibi. Saklandığım sen, sanki vazgeçiyorum. Yine bir avuç dolusu acı içtim. Her an göz kapaklarım kapanabilir. Ölümde uyku kadar yakın, dudaklarımda bir gülümseme, bu gülümseme son bir veda mı dersin ya da adı her neyse. Ey sen! Ben bugün de çok üşüdüm.

Hemşire hızlı adımlar Aylin’e doğru yürüdü: “Aylin, ne içtin sen böyle”, Aylin bedenin ağırlığını çoktan bırakmıştı bile. Öyle ki yere düşüşü tüm odada bir çığlık gibi yankılandı. Sanatoryumun sessizliği, hemşire ve doktorların ayak seslerinde telaşlı bir hal aldı. Odanın içinde korkulu gözlerle dolu donuk ifadeler, hemşirelerin telkinleriyle dışarıya çıkarıldı.

Doktor, Aylin’e doğru eğilerek, yeşil gözlerini araladı. Yüzünü ekşitip, etrafa talimatlar vermeye başladı. Bir taraftan da hastanın duran kalbini çalıştırmak için uğraşıyordu. Sesler, çığlıklar bütün odayı doldurup, günü örtene kadar devam etti. Sonra her şey ilk haline döndü. Sesler sustu, insanlar silindi. Bir tek o dönemedi geriye. Sarı saçlarından bir tutam, aralanmış yeşil gözlerinin üstüne düştüğünde yağmur kesildi.

                Aylin o gün ölmedi. Sadece ölümünü kurguladı. Çünkü bir tek o duygunun için de hatırlayabilirdi onu. Tıpkı elinde şemsiye ile sanatoryumun çıkışına doğru yürürken, yağmurun kesildiğini kurguladığı gibi kurgulamıştı onu.