“NE DEMİŞTİN, NİÇİN CAYDIN SÖZÜNDEN?”
Uzak zamanlara ait anılar, bazen hiç beklemediğimiz zamanlarda çıkagelir aklımıza. Sanki, zamanın bir yerinde asılı kalmışlardır, öylece dururlar ve birgün hiç düşünmediğimiz bir anda çıkıverirler ortaya. İkinize dair yaşanmışlıklar da öyle düştü aklıma ansızın…Seninle karşılaşmayalı, çok uzun zaman oldu.Oysa bir dönem, ayda birkaç kez bir araya gelirdik ortak arkadaşlarımızla. Sana dair belleğimde yer alan fotoğraf, çok nazik ve sevecen birine ait… Anne ve baba tarafından farklı ülkelere üyeydin. Düzgündü Türkçen evet, ama ara sıra sürçerdi dilin ve hafif kırık bir aksana dönüşürdü. Öykünün diğer tarafında yer alan kişi ise, çocukluk arkadaşımdı, çok özeldi benim için. Ortak geçmişe sahip olduğumuz kimi insanlar, zamana ve mekana bağlı olmaksızın hep bizimle kalırlar, o da öyledir. Bir akşam, aynı masada buluştunuz ve bir süre birbirinizin çekim alanında kaldınız. Ondan etkilenmen çok doğaldı bence. Senin, genellikle kontrollü, sakin yapın, onun şen kahkahalarla süslenen, dizginlemediği taşkın neşesi ve tanıdığı herkese çabucak yöneltebildiği uçsuz bucaksız sevgisi tarafından sarıp sarmalanıverdi kısa zamanda. Sevdiğim iki insanın birlikteliğine ben de çok sevinmiştim açıkçası. Şimdi tam olarak hatırlayamamakla birlikte, bir yıla yakın sürdüğünü sanıyorum beraberliğinizin. Bir akşam vakti, aradı beni sevdiğin. Ağlıyordu telefonda. Kolay kolay ağlamazdı oysa, her acıya anında hafifletici bir panzehir bulan, iflah olmaz iyimserlerdendi. “Bitti” dedi. “ Az önce aradı ve ayrılalım dedi”. Annesinin hastanede olduğu günlerdeydi o ve sen de, doktorun hastalığın çok kritik bir döneme girdiğini söylediği akşam, kötü bir zamanlama ile aramış ve pat diye “ayrılalım “ demiştin. “Bekliyordum” dedi.” Biliyordum bitireceğini ama bu akşam değil. Kendimi sokaklara vurdum, hem ağlıyorum, hem de bilmediğim sokaklara dalıp çıkıyorum. O aşamadı, direnemedi, ama izin verseydi, ben onunla sonuna kadar yürürdüm, onun istediği yollarda”. Onu dinledim sadece ve seni anlamaya çalıştım. Ait olduğun ve senin dışında, sen doğmadan çok önce çizilmiş çembere dair koşulları aşabilecek, dışlanmaya direnebilecek gücün yoktu, bunu o da biliyordu, ama dediği gibi, eğer isteseydin, o kendini senin çemberinin içine hapsedebilirdi. Elbette senin açından sonuç değişmezdi: Büyük yalnızlık…Başlarda , yaşadığınız büyük sevgiyi geleceğe taşımaktan yana ettiğin sözlere karşın, yaşamını sonsuza dek değiştirecek o kararı veremediğin için kızmadım sana. Ama, zamanlaman çok kötüydü. Sonu geciktirmeme adına, kendinde yeterince güç bulabildiğin o anı seçmiştin ayrılık için belki de…Kötü zamanlaman, onu başka bir aşka yönlendirdi. Verdiğin acının tesellisi için hep yanında olan çok yakın bir dostu, yeni ve sürekli aşkı oldu zamanla. Geçen zaman içinde, senden tek bir kez söz etti. O evlendikten uzun zaman sonra, bir doğum gününde arayarak:
” Senin hep hayalindi, İstanbul’u kuşbakışı izlemek. İzin verirsen, özel bir uçakla sana İstanbul’u gökyüzünden izletmek istiyorum.” demişsin. Onun cevabı ise:” Eşim, bu hayalimi yıllar önce gerçekleştirmişti zaten “ olmuş. Sana yalan söylememiş, helikopterle dolaşmış İstanbul semalarında, şimdiki sevdiği ile birlikte.
Sizin birlikteliğiniz, bizim de arkadaşlığımız bitti o dönemden hemen sonra. Nedendir bilinmez, ortak arkadaşlarımızla da bağlar kopuverdi.
Aradan yıllar geçti, bir gün sesini duydum telefonun diğer ucunda. Aynı sevecen, sıcak sesle, yaşamını özetledin kısacık. Ticaret yapıyormuşsun, hayli iyi konumdaymışsın, aynı semtte oturuyormuşsun ve hiç evlenmemişsin. Onu unutmadığın, onun sevgisinin yerine başka bir sevgi koymak istemediğin için mi, yoksa zamanında kıramadığın çemberlerin, dayatmaların karşı çıkışı olmak üzere mi başka birini sürekli olarak dahil etmedin yaşamına? Sormadım elbette, bu soruları içimden geçirdim sadece.
Sen de onu sormadın bana. Sorsaydın kısaca, “İyi “ derdim. Söylemeyeceklerim çoktu ama : “ Uzun yıllar boyunca, farklı alanlarda çok sıkıntı çekti. Ama sevgi dolu kalbi, içten kahkahaları, insan sıcaklığı, dostluğu, vefakarlığı hiç değişmedi” demeyecektim, örneğin. Canım onun bugününe dair, senin bilmediklerini anlatmayı hiç istemedi, açıkçası. Karşılaşsaydınız, diğer canlılardan esirgemediği yakınlığı sana da gösterirdi büyük olasılıkla. Bilirsin, o kimseye düşmanlık beslemez. Yıllar önce verilmiş, ama tutulamamış sözlerin hesabını da sormaz.
Telefon görüşmemiz,” Özledim, en kısa zamanda görüşelim” iyi dileği ile sonlandı ve biz bir daha hiç konuşmadık. Büyük olasılıkla da böyle bir görüşme hiç gerçekleşmeyecek.
Başka kentlerde yaşamamıza karşın, onunla iletişimimiz hiç kopmadı oysa. Benim aramayı ihmal ettiğim zamanlarda, o ses olur genellikle. Hep aynı güzel, dost sesle çıkar karşıma. Bu yaz, uzun bir aradan sonra kucakladım onu. Gözleri hep aynı, sevgi ve neşe dolu.Hani, yaşamımızdaki yeri hiç değişmeyen insanlarımız vardır, yıllarca görüşemezsiniz, ama görüştüğünüzde, aradan geçen onca zamanı da , sevgileri, umutları, neşeleri, hüzünleri, kısacası tüm yaşanmışlıkları da kucaklamış gibi olusunuz ya, işte ona sarılmak ta tam olarak böyle bir şeydi.
Bu mektubu ne sen, ne de o okuyabilecek. Seninle -büyük olasılıkla-bir daha karşılaşmayacağız. Bunun nedeni sevgisizlik değil kesinlikle, bundan eminim. “Nereden biliyorsun?” deme, biliyorum işte… O da okumayacak, çünkü sana dair ortak bir cümle kurmayalı çok uzun zaman oldu.
Sonuç olarak; Aranızda uzun yıllar, bir dolu yaşanmışlıklar ve hatta yaşanmamışlıklar var, hem de dayatmaların, aşılamayan çemberlerin ve belki de hüzünlerin aşılamaz engelleri…
Her nerede isen, iyi ve mutlu ol, eski dost…