“BİR KENDİ GİBİ ZALİMİ SEVMİŞ, YANIYORMUŞ…”
“Zehra “ dendiğinde, küçük, ürkek bir kız hatırlarım yıllar öncesinden. Benim ortaokul yıllarımın sonu, sen ve senden bir ya da iki yaş küçük kardeşin için ise ilkokul yıllarınızın başlangıcı olmalı. Sana ve kız kardeşine geç kavuşan anneniz, her gün -hiç şikayet etmeden- ikinizi evimizin karşısındaki okula getirip götürürdü. Üstelik sınıflarınıza kadar çıkar, paltolarınızı da size bırakmaz, yanında taşırdı. Bu önlem sanırım ders aralarında oynamaya çıkıp üşütmeyesiniz diyeydi. Kafesteki serçelere benzeyen, saz benizli, az sesi çıkan, belki de hiç çıkmayan, saçları bir örnek ve kısa kahküllü kesilerek birbirine çok benzetilmiş, annelerinin kuzusu iki küçük kız. Aramızdaki yaş farkından olmalı, sana dair başka bir anım yok. Kardeşimle yakındı yaşın. O da seni ne kadar hatırlar, bilemem. Günlük yaşamın olası tehlikelerinden yalıtılmış camdan sarayınıza dönerdiniz okul çıkışında. Annenizin iki eli ikinizin ellerini kavramış, geldiğiniz gibi giderdiniz, uysal ve tepkisiz.
Çok uzun zaman geçti ve ben seni ve kardeşini uzak çocukluk anılarımın bir köşesinde unuttum. Sonra günlerden bir gün, öykünün kalanını anlattı eski bir komşu. Ekonomi üzerine eğitim almış ve bankacı olmuşsun. Annenin ve babanın övüncü olmuşsundur mutlaka. İş yerinden bir genci sevip nişanlanmışsın. Buraya kadar güzel bir öykü. Fakat öykünün bundan sonrasını hiç sevmedim ben. Evlenme arifesinde kansere yakalanmışsın. Sen çok acı çekerken, en sancılı süreçte nişanlın beyefendi pes etmiş ve “ayrılmak istiyorum” demiş.Öylece bırakarak seni, bir başına, sevgisiz, ölünceye dek ısınmamacasına üşümeye terk ederek, büyük olasılıkla erkenden öldürerek ve buna aldırmayarak çekip gitmiş. Ölümcül hasta olmasaydın, sen bu” sözde insanla” bir yaşam paylaşacaktın Zehra. Muhtemelen, bu merhametten uzak, bencil yüzünü hiçbir zaman görmeyecektin. Kim bilir, belki de başka kötücül huyları ile sınanacaktı ortak yaşamınız. Sevgi, yaşamın içindeki darbelerle sınanarak güçlenir oysa. Zorluklara katlanıp dağları delen Ferhat’lardan değilmiş senin Romeo’n. Nasıl da pamuk ipliğine bağlı, örümcek ağı güçsüzlüğünde bir sevmeme hali. Seni düşündüm, neler geçti içinden? Öfke, hayal kırıklığı, şaşkınlık, inanamama, sonra bezginlik, aldatılmışlık, yalnızlık, bir kenara atılıverme? Sağlam insanların başa çıkamadığı, onca sağlıksız duyguyla, sen o halinle nasıl başa çıkabildin?
Kalkamaz olduğun yatağında kıvrılıp, yorganı başına çekip, hep sana öğretildiği gibi usul usul, tam bir hanım kız gibi “ahını, hicranını, saklayıp gizli mi tuttun?” Yaşarken erkenden ölmüşsündür diye düşünüyorum. Ya, o hayırsız sevgili, senin kalbini parçalayıp gittikten sonra, arkasına bakmadan, sana ne yaptığını hiç düşünmeden, nasıl devam edebilmiştir hayatına? Bana kalırsa, başka ve içi boş bir sevda yaratmıştır kendine. Çoktan evlenip çoluk çocuğa karışmıştır. Ama, içinde hala bir parça duygu kırıntısı kalmışsa, ölümünü geciktirecek sevgiyi esirgeyerek, ölümüne dek yanında kalmaya sabredemeyip terk ettiği, o genç kızın saf sevgisinin izlerini, bugünkü yaşamında aradığını düşünmek istiyorum. Sevgisiz, tek düze, heyecandan yoksun yaşamının içinde, sana ne yaptığının ancak ayırdına varmıştır belki de. Çok geç, sen yoksun artık. Genç ölümüne çok üzüldüm, başka bir mektupta da yazmıştım bu cümleyi: “ Genç ölümler hep acıtır içimi”.Ama en çok ihtiyacın olduğunda sevgisiz bırakılarak ölüme terk edilişine yandı içim…Sevdiğin diğer herkesin, koşulsuz ve sınırsız sevgisi avutamamıştır seni, terk edilişin ve onun sevgisinin sahteliği ne kadar dokunmuştur sana. Ah Zehra, ah güzel kız, sana anlatmak ne kadar güç, bazı insanların aslında sevmeyi hiç bilmediğini ve sadece sevilmeyi sevdiğini.
Gittiğin yerde, mutlu olduğunu düşünmek iyi geliyor bana. Dilerim, o bencil, sevgisiz eski nişanlın senin olduğun tarafa gittiğinde, hiç karşılaşmazsınız. Ama olur da karşına çıkma cesaretini bulursa, sakın bağışlama onu.Sevgi yoksunu, hep almaya alışmış, koşulsuz sevmeye alışkın olmayan sözde insanların, öteki dünyada da bağışlanmayı dilemeye hakları olmamalı.
Hoşça kal, huzurla uyu sevgili Zehra…