-Hikâyelerimizin Müziği, Çocuk Gözüyle 1-

Bir türkü duyuluyor karanlık gecenin aydınlık seherinde… Eviç makamında, yücelerdeki gönüllerin yanık nağmeleriyle nereden geldiği bilinmeyen, ıssızlığın ta içinden…

Bağlamanın mütevazı bildik mızraplarına eşlik eden, onunla adeta hemhal olmuş klasik kemençenin hüzünlü ezgisine açıyorum gözlerimi. Rüyamın neresindeyim bilemiyorum, ama karakışın yüzümü yalayan soğuğuna inat, yorganı yüzüme kapatıp gördüğüm rüyayı unutuyorum. Yenisini kurabilirim nasılsa…  Güzel bir köyü hayal edebilirim mesela… Benim gibi sabahın bu vaktinde uyanmış, hiç bilmediğim ve belki de hiçbir zaman bilemeyeceğim bir hayatı süren bir başka çocuğu düşleyebilirim. Onun annesinin de benim ki gibi, radyoyu uyandırma alarmı olarak seçtiğini düşünebilirim pekâlâ… Ve işte şu anda aynı türküyü dinlediğimizi… Onun da sıcacık yataktan kalkmamak, okula gitmemek için benim gibi düşler kurduğunu, uykuya yenik düştüğünü…

TRT yurttan sesler korosu
TRT yurttan sesler korosu

TRT yurttan sesler korosunun sesi geliyor hafiften…

Sabahın seherinde ötüyor kuşlar
Balınan yuğrulmuş o sırma saçlar
Kudretten çekilmiş karadır kaşlar
İşte bu gönlümün cananı geldi

Seher vakti keklik çıkar kabana
Sallandıkça püskül değer tabana
Korkarım sevdiğim vara yabana
İşte bu gönlümün cananı geldi

Düşüm değişiyor aniden… Bir kız giriyor sahneye esmer güzeli, kaşları kara… Ardından genç, yağız yiğit bir delikanlı tıpkı filmlerdeki gibi… Uzaktan birbirlerine bakışlarında aşk kıvılcımları… Bir mendil düşüyor çağıl akan ırmağa… Delikanlı aldırmadan soğuğa, atlıyor suya, dalıp çıkarıyor mendili, bir çırpıda geliyor güzel kızın yanına, uzatıyor mendili. Kız mahcup, kız yüreği serçe yavrusu gibi pır pır, bir göz atıp gözlerine delikanlının koşarak uzaklaşıyor, yarlardan düşercesine tutkun… Kalakalıyor kızın ardından delikanlı, elinde mendil, gönlüne vurulmuş aşk okuyla, artık sevdalı

Bir kış sabahının hissettirdikleri
Bir kış sabahının hissettirdikleri

Annemin sesi, kesiyor hevesimi…

  • Hadi daha kalkmadın mı sen? Geç kalacaksın…

Duymazdan geliyorum onu, merak ediyorum ama ben bu masalın sonunu…

Bir diğer sahne açılıyor… Kız elinde tepsi, içinde kahve fincanları, köy evinde, misafir ağırlıyor…

Babası, annesi, tanımadığı kişiler ve bambaşka bir genç… Fincanları bırakıp gidiyor kız, ağlamaklı… Çaresiz yumup gözlerini kendi düşünü kuruyor ve ırmağa atlayan delikanlıyı hayal ediyor. Sadece bir kez görebildiği bu gözlere bırakıyor kendini… Tekrar ırmağa koşup varmak, onu bir kez daha görmek, keklik olup uçmak, yanına gitmek istiyor

İşte bu gönlünün cananı geldi
İşte bu gönlünün cananı geldi

“İşte bu gönlünün cananı geldi” diyebilmek için…

  • Sen hala kalkmadın mı?

Bu sefer sertleşen sesle irkiliyorum… Ama diyorum ki kendi kendime, ya kavuşamazlarsa, ya ayrılırlarsa. Ya kızı sevmediği kişiyle evlendirirlerse, içim içime sığmıyor. Ama annem kararlı, başımda beliriyor… Düşüm yarım, kaybolan sevdalar gibi, umutlarım yarım… Türkünün son notaları kulağımda, isteksizce kalkıyorum yataktan.

“İşte bu gönlümün cananı geldi”.

 Annemin yaktığı soba kadar, üzerinde kaynayan ıhlamur kadar sıcak bir hüzünle uyanıyorum bu sabaha… Kızarmış ekmek kokusundan yanık, ardından okunan sabâ makamındaki içli sabah ezanına…

Devamı gelecek…

3 YORUMLAR

  1. Böylesine güzel bir şarkıyı edebiyat ve müzikle birlşetirip bizlere sunduğun için gerçekten çok teşekkür ederiz. şarkıyı dinlerken mest olmanın yaınında yazınızı okumak da çok iyi geldi. Emeğinize sağlık.