Mehmet Ali Konar’ın, ilk uzun metrajı Renksiz Rüya, (Hewno Bêreng) 37. İstanbul Film Festivali’nden Ulusal Yarışma Mansiyon Ödülü’yle, 29. Ankara Film Festivali’nden ise En İyi Film de dahil olmak üzere toplamda 6 ödülle dönmesinin ardından izleyici ile buluştu. Ödül jürisi ve festival seyircisinden olumlu tepkiler alan film, genel seyirciden de olumlu tepki almayı başardı. 90’lı yıllarda yaşanan faili meçhul ve Kürt Sorunu’nu esas alan filmler, birbirini tekrarlasa da bellek oluşturma da önemli bir rol üstleniyor. Diyarbakır’daki gösterimine katılan yönetmen Konar, filmde herkesin bildiği şeyleri anlattığını, farklı bir şey anlatmadığını ancak büyük şeyler yerine küçük şeylere odaklandığına daha doğru sonuçlar alınacağını söyler.
Filmin duygu olarak izleyici yakalaması çocuk karakter Mirza karakterini canlandıran Civan Güven Tunç’un biz olma halini bize hissettirdiği başarılı oyunculuğuna borçlu gibi. 90’lı yılların politik atmosferinde annesini kaybeden Mirza’nın, dönemin politik konjoktörünün de etkisi ile rüyalarla içe kapanır ve ağır bir travma yaşar. Mirza, bu travmadan kaçmayı bölgenin sosyolojik bir gerçeği olan muska (Cevşen) üzerinden başarmayı çalıştır. Mirzanın travmatik dünyasına yine kardeşinin gerilla saflarına katılması ile polisin takibine takılan ve bundan dolayı bir travma yaşayan ancak bu travmalarla yaşamaya alışkın Mir Ahmed’in girmesi ile farklı bir evrede devam eder. Mir Ahmed, Mirza’nın sessizliğini fark etmesi ile onu sessizlikten çıkarmanın arayışına sürer.
Yavan diyaloglar filmin başarısını gölgeler.
Film senaryosunun temel eksikliklerinden biri bu nokta da başlar. Yıllarca büyük travmalar yaşayan bir halkın, bu travmaları hep kendi aralarında kurduğu ilişki sonucu atlatmış ve bununla yaşamayı birbirine öğretmişlerdir. Filmde böyle bir sınırda gezerken Mirza ve Mir Ahmed arasındaki diyalog ve ilişkiler çok yavan ve basit kaldığı görülüyor. Bu nedenle bu ilişki, bizi çok iyi bir nokta yerine götürmek yerine hikeyeyi kafamızda yarım, eksik olarak kalıyor. Sevgi duvarları bir nevi Kürtlerin öz savunması oldu.
Kürt halkı penceresi dışında bakılan bir nokta da bu ilişki sevme ve sevilme ihtiyacı olarak görülmesi ise yanılgı bir yaklaşımdır. Bölgenin sosyolojik gerçekliğinden uzaktır. Çünkü ne Mirza’nın sevilmeye ne de Mir Ahmedin sevmeye ihtiyacı vardır. Çatışmalı süreç boyunca Kürtler, bu bütünlüğü her daim korudu, sevgi duvarları bir nevi Kürtlerin öz savunması oldu. Filmin asıl sosyolojik derdi ise bu travmaların nasıl birbirini tamamlanarak aşıldığını ancak bunun aşıldığı nokta da ise çatışmaların ve zulmün devam ettiği sürece yeni travmaların doğduğa dikkat çeker.
Travmalar devam ettiği için zaman olgusu yoktur.
İşte bu yüzden hikaye 90’larda geçse de zaman olgusu filmden çıkarılmıştır. Mirza’nın renksiz rüyaları bugün halen yüzlerce çocukta devam etmektedir. Filmin çekim hikayesi de bunun en büyük temsilidir. Surdaki çatışmalarının hemen ardından çekilen film, güvenlik güçlerinin baskılarından dolayı prova yapılmadan, bir kaç kez çarşıya gitme sözü olmasına rağmen kameraya izin verilmediği için çarşıya çıkılmaması yaşanan travmanın en çıplak halidir.
Evet genel anlamda film bize çok büyük şeyler anlatmıyor ama küçük şeylere odaklandığımızda geleceğe büyük bir bellek bırakıyor. Çünkü, çekilen sokaklar artık yok. 90’lar zamanın bir çocuğun duygusu, travması bugün halen yaşanan bir gerçek. Ve bugün bir çok gönüllü, Mir Ahmet gibi, özellikle son dönemde Sur’da yaşanan çatışmalardan etkilen çocukla müzikle ve sanatla iyileştirme derdindi. Yine, baskıdan ve izin vermeme nedenlerinden ötürü, film sinematografik anlamda istenilen hedefe ulaşmıyor.
Dil, filmin başarısına katkıda bulunuyor
Filmin dili ise hikayeyi gerçekçi kılan önemli noktalardan biridir. Yönetmenin ana dili olan Kürtçenin Kirmançki ve Kurmanci dilini kullanır. Her iki lehçenin bir arada yer alması filmi daha anlamlı ve güzel kılıyor. Dilin doğru kullanımında amatör oyuncuların kaliteli ve etkili oyunculuğu eklenmesi filmin başarısını artıran bir diğer etken.
Surda yaşananlar olmasaydı.
Filmin duygu anlamda seyirciyi yakalasa da bu konuda bir ikilem de kalmaktayım. Sur’da yaşanan yıkıma ve çatışmalara hepimiz tanık olduk. Ve bu tanıklık hepimiz de bir travma yarattı, bu travmalarla yaşamaya devam ediyoruz. Bu travma ile kendi aynamızı perdede görmek bizi duygu olarak yakalaması gayet normal. Bu da filmin başarısına gölge düşürüyor. Eğer bu travma yeni olmasaydı, izleyici de bu kadar etki edecek miydi. Konar söyleşinde ise bu durumu özetlerken, filmi Sur olaydan bağımsız olarak çektiğini bu nedenle filmde zaman olgusunu çıkardığını söylüyor.
Mehmet Ali Konar Kimdir?
Bingöl Doğumlu olan Mehmet Ali Konar, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde mezun olduktan sonra 1 yıl İtalya’da sinema eğitim alır.
TRT Kurdî’de yayınlanan Qal û Galgal (Söz ve Sohbet)’ın da senarist ve yapımcılığını üstlenen Mehmet Ali Konar’ın, ilk uzun metrajı Renksiz Rüya, 37. İstanbul Film Festivali’nden Ulusal Yarışma Mansiyon Ödülü’yle, 29. Ankara Film Festivali’nden ise En İyi Film de dahil olmak üzere toplamda 6 ödülle döndü.