Portre 5. Bölüm

0
93
Portre 5 Bölüm

Kafasında bir cihazla uyandı.

Bembeyaz bir hastan odasındaydı.

Aynaya baktı.

Kafasında kablolar vardı.

Ne olduğunu anlayamadı.

Etrafına baktı.

Gözlerini kapattı.

Açtı.

Evindeydi.

Yatağına uzanmış uyuyordu.

Kalktı.

Üstünü giyindi.

Bir iki insan görmek için dışarı çıktı.

Biraz yürüdü.

Etrafındaki insanlara baktı.

Gelen geçen insanları gözlemledi.

Herkes kendi halinde gelip geçmekteydi.

Bir 5 dakika yürüdü.

Bir kafeye gitti.

Sade Türk kahvesi söyledi.

Kahve geldi.

Yavaşça yudumladı.

Yudumladıktan sonra masaya 3 Lira bıraktı.

Biraz yürüdü sokakta.

Evine döndü.

Eline bir kitap aldı.

Kitabın adı Burun’du.

Biz hepimiz Gogol’un paltosundan çıkmıştık.

Başladı şöyle bir göz gezdirmeye.

Sonra bıraktı.

Hayat boyu öğrenmeyi kendine hedef belirleyen insanların kaderinde hep bir terslik olurdu.

Her şey soluk bir resim gibiydi.

Kütüphaneye baktı.

Beş kütüphane dolusu kitap vardı.

Kitaplarına bir göz gezdirdi.

Spinoza’nın Tanrı fikri aklına geldi.

Tanrı fikrinin kendisi başlı başına var olma sebebiydi.

Gözüne 1984 kitabının çevirisi göründü.

Dil teorisine göre az kelime dağarcığı daha az düşünmeye neden olurdu.

Eline bir kitap aldı.

NLP El Kitabı’ydı.

Harry Alder ne güzel yazmıştı.

Şu sıralarda dil ile psikoloji ilişkisine kafayı takmıştı.

Neuro Linguistik üzerine çalışıyordu.

Her dönem farklı bir bilime ilgi duyar, onun üzerinde okumalar yapardı.

Ama tutunamamıştı.

Tutunmak için yaşamıyordu ki.

Tutunmak denilen şey ölü diller profesörü olmaktansa daha doğru amaçlar edinmekti kendine.

Mesnevi’de bir hikaye vardı.

Bir kayıkçıyla bir gramer alimi bir kayıkta gidiyorlarmış.

Gramer alimi Sarf ve Nahiv kitabı okudun mu demiş.

O da okumadım deyince “Ömrünün yarısı boşa geçmiş.” demiş.

Bir süre sonra kayık batmaya başlamış.

Kayıkçı, “Yüzmeyi biliyor musun?” deyince, “Ömrünün tamamı boşa geçmiş.” demiş.

Tutunamayanların sorunu tutunamamak değilken neden ölü diller profesörü olsun ki.

Eline bir kalem aldı.

Anladığınız gibi yazmaya çalıştı.

Bir şeyler karaladı.

Sonra bıraktı elinden kalemi.

Tekrar eline aldı.

Tekrar karalamaya başladı.

Elinden kalemi bıraktı sonra.

Yine eline aldı.

Karalamaya başladı.

Yine kalemi elinden bıraktı.

Odada şöyle bir dolaştı.

Tekrar yazmaya başladı.

Olmuyordu.

Yazamıyordu.

 Yatağına yattı.

Gözlerini kapadı.

Açtı.

Bir cangıldaydı.

Etrafta türlü türlü ağaçlar, goriller keçiler vardı.

Gözlerini kapadı.

Burnuna bir yanık kokusu geldi.

Muhtemelen yan komşunun patlamış mısır pişirmesinden dolayı burnuna geldiğini düşündü.

Gözlerini açtı.

Odasındaydı.

Gözlerini kapadı.

Açtı.

Yeniden ormandaydı.

Gözlerini kapadı.

Açtı.

Odasındaydı.

Gözlerini kapadı.

Açtı.

Ormana dönmüştü.

Gözlerini kapadı.

Açtı.

Odasındaydı.

Yazma konusunda iyi olduğunu düşünüyordu.

Ancak, daha önce hiç kitap yayımlamamıştı.

Öyküleri dergilerde yayımlanıyordu.

Kitap için çalışmalara girişmişti.

Ancak onda da tutunamamıştı.

Yaptığı ne varsa silikti.

Solgun bir fotoğraf gibi görünüyordu etrafındaki insanlara göre.

Bir yanık mısra gibiydi sözleri.

Her şey kötü değildi.

Ancak tutunamamışlık psikolojisine kendini iyice kaptırmıştı.

Bunalan gönlü ile bunalan aklı arasında kalıyordu.

Her şey silikti ona göre.

Gözlerini kapadı açtı.

Bir hastane odasında, sedyede yatıyordu.

Kalktı.

Aynaya baktı.

Üstünde ameliyat için giydirilen kıyafet ve başında kablolar vardı.

Tekrar yattı.

Ne olduğunu anlamaya çalıştı.

Bir süre bekledi sedyede.

Ayna aslında camdan bir bölmeydi.

Ardında iki doktor, deney için çalışıyorlardı.

Onun uyandığını gördüler.

Hemen yanına gidip uyuşturucu iğneyle uyuşturdular.

Hasta titredi bir an.

Sonra kendini bıraktı.

Gözlerini kapadı.

Açtı.

Masada oturmuş elinde kalemiyle duruyordu.

Bir şeyler karalamaya çalışıyordu.

Gözlerini kapadı.

Açtı.

Sedyede hareketsiz şekilde yatıyordu.

Hiçbir hareket edemiyordu.

Çabaladı hareket etmek için.

Olmadı.

Gözleri kanlanmıştı.

Hareket etmek için kendini zorladı.

Olmadı.

Çırpındı.

Denedi.

Olmadı.

Kalbi sıkışmaya başladı.

Ih’ladı.

Olmadı.

Hareketsiz öylece yatıyordu.

Doktorlar geldiler.

Tansiyonuna baktılar.

Yüksekti.

“Tamamdır.”

Ses, tamamen o duyduğu iç sesle aynıydı.

Hareket edemiyordu.

Zorladı.

Çırpındı.

Olmadı.

“Şimdi gözlerini kapat.”

Gözlerini kapattı.

Açtı.

Odadaydı.

Yazmaya çalışıyordu.

Karaladı karaladı olmadı.

Üzerinden terler boşandı.

Elleri ter içindeydi.

Gözlerini tekrar kapadı.

Açtı.

Hastane odasına geri dönmüştü.

Ama hareket edemiyordu.

Gözlerini kapattı.

Açtı.

Masada oturuyor, yazmakla uğraşıyor yazamıyordu.

Gözlerini kapattı.

Açtı.

Hastane odasında sedyede yatıyordu.

Anladı.

Her şey birer beyninin kurgusuydu.

Konuştuğu ise doktordu.

Hareket etmeye çalıştı.

Olmadı.

Direndi.

Olmadı.

Derin bir iç çekti.

Buradan kurtulmalıydı.

Direndi.

Hareket edemedi.

Çırpındı.

Olmadı.

Doktorlar tekrar geldiler.

“İğne de işe yaramadı. Ne yapacağız?”

Bekleyelim.

Adam, çırpındı.

Direndi.

Ayağını bir hareket ettirdi.

Bir daha…

Bir daha…

Bekledi.

Doktorlardan biri –iç sesin sahibi- odaya tekrar geldiler kontrol için.

Birden hareket etti.

Ayağa kalktı.

Doktorun elindeki iğneyi kaptığı gibi boynuna batırdı.

Doktor direndi.

Adam onu zorladı.

Doktor hareketsiz yatmaya başladı.

Kapıdan çıkarken önlüğü üzerine giydi.

Kimse böylelikle onu tanımamıştı.

Binadan ayrılırken gülümsüyordu.

Hiçbir sorun olmadığına inandırmıştı herkesi.

Çıkarken herkese selam verdi.

Gülümsedi.

Mutluydu.

Gözlerini kapattı.

Açtı.

Hiçbir değişim yoktu.

Kendini çok mutlu hissetti.

Bir taksiye binip oradan uzaklaştı.

Taksiciye bir otele gitmesini söyledi.

Otelde indi.

Vakit, gece olmaktaydı.

Otelde indi.

Parayı taksiciye verdi.

Otele doğru yürüyordu.

Gülümsüyordu.

Bir oda kiraladı.

Odaya gitti.

Yattı.

Gözlerini kapadı.

Açtı.

Artık bir değişim yoktu.

Mutlu bir şekilde uykuya daldı.

Masalımız da burada devam etti.

Yazdıklarını postayla bir yayınevine gönderdi.

PAYLAŞ
Önceki İçerikMarshmallow Laser Feast OMM’Da!
Sonraki İçerikİDSO Aralık Ayının İlk Konseri Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda…
Dilara Pınar Arıç
26 Mayıs 1990'da İstanbul'da doğdu. Lisans öğrenimini Fatih Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı'nda burslu olarak gördü. Yüksek lisans çalışmasını Trakya Üniversitesi'nde Sünbülî Sinan'ın Menasik-i Hac adlı eseri üzerine tamamladı. İngilizce, İspanyolca bilmektedir. İnsomnia'nın Saati ve Gülümse Hayata adlı iki kitabı vardır.