Bir imaj, bir hatıra, bir insan asla kalıcı değilken, hayatımızın özü olan sevgi kapasitemiz, kendi enerjimiz, kendi varoluşumuzda keskin hatlarımızla kalan, belki de bir başımıza kalan, sadece biziz. Bağlanmamak lazım aslında, sonuna kadar savunduğumuz düşüncelerimize bile. Bir şeye büyümesi, kendine farklı kabuklar örüp, tekrar tekrar onu kırması, değişip gelişmesi için vakit vermeyi öğrendim.
Vakit geçtikçe, zaman hatıraları dizip bizi yordukça, yaşlanmak kavramı ortaya çıkıyor. Başımızdan geçen yoğun ilişkiler, beynimizi dolduran hatıralar git gide çoğalıyor. Gittiğimiz yerlerle, tanıdığımız insanlarla değişsek, farklılaşsak bile sevginin kaynağı bizde. Sevginin varoluşu, nereye yöneleceği, değişip üflenen küller gibi dünyanın dört bir yanına dağılsa bile aynıdır, kökeni bizde kaldığı için. Bedenimiz değişiyor, biz büyürken düşünce yapımız yeniden örülmeye devam ediyor. Bazen duvarların arasında terk edilmiş gibi hissetsek de gün geliyor ve göğün sonsuz tavanına yükselmiş buluyoruz kendimizi. İşte, hayatın ta kendisi! Hayat ise, bizimle. Kim bilir kaç tane eski sevgili geçmiştir, kaç tane asla bozulmayacağına yemin edilmiş ancak havada kalmış sözler verilmiştir yaşamımız boyunca? Saysan, sayamazsın. Dönem dönem bazı şeylerin yerine oturduğunu hissedip, belli bir rutine uyum sağladığımı düşünüyorum ancak an geliyor ve en kalıcı, en sağlam köklere sahip olduğumu düşündüğüm hayat tarzı, yanımdaki insanlar veya ideallerim yıkılmış iskambil kartlarına dönüyor ve darmadağın oluyorum. Bunu yenmek, toparlanmak, yine bana kalıyor, kendimin elinden tutmam gerekiyor. Her defasında yerden kalkarken, yeni ve olgun bir insan olarak kalkmak önemli, belki de yaşadığımız onca şeyin amacı budur.
Tezcan Topal tarafından hazırlanan “Eski Sevgiliye Yazılmış Mektuplar” adlı kitapta, yenilenmek üzerine bir mektup okudum. Dilan Bozyel’in yazdığı “Unutmak Çok Mümkün” adlı mektup; beden yorulup yaşlansa da kırışıklıklar yaşanmışlıkların simgesi olarak yüzümüze konsa da zihnin açıklığı ve aklımızın enerjisiyle her zaman devam edebileceğimizi vurguluyor. Asla unutamayacağımızı zannettiğimiz geçmiş, aslında yeni bir yol çizmemiz için bize bir ipucu, motivasyon kaynağı. Her insan, iyi ya da kötü, bir başkasının hayatındayken ona bir şeyler öğretiyor, ders veriyor. Kısaca, tecrübe ediniyoruz çünkü zaman geçiyor ve asla gitmeyeceğini düşündüğümüz sevgili bile arkasına bakmadan gidiyor. Ondan geriye kalan tek şey değişen benliğimiz oluyor. “Şükrediyorum, iyi ki hayatıma girdin şimdi ismini bile bilmediğim eski sevgili.” (sayfa 35). Hayatın akışı doğrultusunda bazı şeylerin ayarına oturmasına izin vermek için, unutmak gerekiyor belki de. Beden yaşlandıkça, yani vakit geçtikçe, eski sevgilinin adı bile unutuluyor. Unutulan şeyler bazen insanlar oluyor, bazen kurulan hayaller… Ancak hüzünlenmeye gerek yok, yeni ve büyümüş karakterimiz doğrultusunda yeni hayaller de kurulacak. Bu kabullenildikten sonra belki de bazı şeyler eskisi kadar insana koymamaya başlıyor. Başı daha dik bir şekilde, başı dik yürümeye devam ediyor. Çünkü biz yaşadıkça, devam etmek zorundayız.
‘Değişmeyen tek şey, değişimdir’ felsefesinin doğruluğu, her geçen yıl kendimizi yeni bir bakış açısına sahip olarak bulmamızla kanıtlanabiliyor. Bunun için teşekkür edilmesi gereken acılar var. Bir sonraki ilişkiye hazır olmak, bir sonraki benliğe hazır olmak için bazı şeylerin yaşanması gerekiyor, biraz da insanın kendi gücüne hayran olması için… Bu gözler çok şey gördü, bu zihin çok fazla karmaşadan çıkmaya çalıştı ancak biz kendimizle var oldukça, başaracağız. Benlik olgusunun insanın kendisiyle kanıtlanması hala içindeki sevginin var olmasıyla alakalı bence. Sevgi gün gelir azalır, artar, değişir, gelişir; ancak asla yok olmaz. Bunun sebebi ise, bizim içimizde olmasıdır. Bir parçamız olduğu için, bizim başımızdan geçen olaylarla o da oradan oraya savruluyor belki, sevecek insan, sevilecek bir benlik arıyoruz. Bunun ilk hedefi, kendimiz olmalı. Umutla var oldukça insan, sevmeye, sevilmeye devam edecek. Sahip olduğumuz sevgi, değişim doğrultusunda değişmeyen tek şeydir.
Ben hala buradayım, kendimleyim. Vücut acılarla, bozulmuş sözlerle yıpransa da sevgimin özü hala benimle. İnsan büyürken ayrılırmış bir diğerinden, genişleyen kendine yer açmak için.