Soru açık hangi şeriat, hangi uzlaşıya götürür bizi? İnananlar şeriatın nasıl olması gerektiği konusunda günümüze kadar bir tek uzlaşıya sahip değilken, her bir inanan gerçek şeriat, o değil budur anlayışındayken, ”kutsal kitabın” temel kuralları (nasları) konusunda dahi ittifak sağlanamamış ve binlerce yorum oluşmuşken hangi düzlemde bir hukuk metni üzerinde uzlaşacağız? Dünyada bugün şeriat yorumlarının uygulandığı, dünyanın hangi ülkesinde ideal bir adalet, merhamet devletine ulaşılmıştır? İnancın bu anlamda sağladığı en büyük fayda ve takdir edilmesi gereken tarafı, irfan ve adalet sahibi insanların yaşantılarıyla örnek oldukları küçük topluluklardır. Bu noktada inanç çerçevesinde çıkarılabilecek en makul yorum, bireyi konumlandıran hüviyetin öncelik olarak insan temelli olması gerektiğini anlamaktır.
İnsana ait her şey dine, tanrıya dahildir demek, inanan insanlar için zor bir yorum değildir. Özellikle bu kadar farklı yorum varken ortada. Bununla birlikte ”insana ait olan bana yabancı değildir”. Sözü de bu konuda bize ayna tutmaktadır. O halde milyonlarca farklı düşüncenin ve görüşün olduğu bu yerde, inanç önce bireyin yaşamını düzenleyen prensip olarak anlaşılmalıdır. Tarihsel süreç içerisinde din ve ilim üzerine kafa yormuş filozofların en temel görüşü, insan olmadan dindar olunamayacağı noktasında birleşir. Burada birleşmeyi sağlayacak şey, inananlar için vicdan ya da özde birlik iken, herhangi bir inanca sahip olmayanlar için ise tarihsel tecrübe, yaşama arzusu ve empati duygusudur. Kültürler içerisinde tüm bunların yarattığı kavramsal bir vicdan ilkesi oluşmuştur.
“Düşünmenin eşlik etmediği her dini inanç veya izm, şiddet ve kibir yüklüdür.” Her toplum kendi kültürel birikimi içinde tek tip bir anlayışı, inancı temel almayan, herkesin yaşamasına imkan tanıyan ve uzlaşının esas olduğu bir metnin üzerinde birleşmek zorundadır. Toplumsal sözleşmenin olmadığı, temel olarak asgari ölçüde bile evrensel hukukun yerleşmediği toplumlarda, hukukun caydırıcı bir tarafı da yoktur. Böylesi bir durumda gücü elinde bulunduranlar, hukuku kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktan çekinmeyecek, belki de bundan kaçamayacaktır. Sonuç olarak, toplum kendisini kurtaracak bir baba aramaktan vazgeçmeyecektir. Batı toplumlarının geneline baktığımızda, bir lider kültü yoktur. ”Çünkü lider kurtarılmaya düşkün toplumların ürünüdür”. Çözüm, ötekini suçlamaktan çok öz eleştiri yapmayı öğrenmek, birey olarak bir yere bağlı olmadan düşünmeyi becermek ve tarihten yergi ve övgülerle dolu bir geçmiş olarak değil, bir tecrübe (birikim) olarak yararlanmaktır.
Mutlu son zor, en azından biz insanlar için…