Murathan Mungan’ın şiirlerinde sürgün göze çarpmaktadır. Göç aslında zorunlu olarak gerçekleştirilen eylemdir. Ancak asıl vatan hep gönüllerde yer etmektedir.
“Ey tarih!
Ey zaman!
Kim kimi kimin
Toprağından
Sürerken
Kim kimi kimin
Toprağına
Kabul ediyor?” ( 10 Nisan 1991)
Doğu ile batı arasındaki sınır aslında zaman tarafından yok edilebilir ve doğu ve batı aslında olgusal analizlerle tespit edildiği üzere farklı durumlar arz eder. Doğu ile batı arasındaki sosyolojik farkı zaman kapatacaktır. Değişim aslında tarihsel süreç içerisinde gerçekleşen bir olgudur. Toplumsal değişim sürekli olduğundan dolayı arasındaki farkı zaman içerisinde kapatacaktır. Aristo mantığıyla çözümlediğimizde doğu ve batı daima farklılık arz edecektir. Bu ince çizgi kültürel farklılık boyutuyla değil, coğrafi farklılık dolayısıyla ölçümlenecektir.
“doğu doğudur
Batı da batı
Zaman kapatana dek aradaki farkı” (2001)
İnsan aslında öldürdüklerinin hatırında kalmasıyla yaşar ve ölür. Bu anıyla beraber zihinde ölüm gerçekleşir. Ancak zihin mucizelerle doludur. Her ölüm aslında doğumdur. Zıtlıklar dünyasında yaşıyoruz. Ölüm doğumla birlikte yer almaktadır. Örneğin bir dedenin ölümünün sabahında bir kız çocuğunun dünyaya gelmesi gibi. Aslında şiirde anlatılan, bir insan öldürürse o kişiyle birlikte ölür. Çünkü insan güzelliklerle dolu olduğunda insandır. Ancak ölümle birlikte doğumun da olacağı aşikardır. Doğum için de yeniden doğmak gereklidir. Unutmayalım ki, yeniden dirilmek için de ölmek gerekir.
“bir zamanlar öldürdüklerimizin
Hatırasıyla ölürüz
Onlarla birlikte yeniden gömülürüz” (1999)
Doğuda yıldızlar daha belirgin olur. Işık yılı uzaklıktaki yıldızların ışıması bizim doğuyu hatırlamamızdır. Cemil Meriç’e yoldaki bir gencin doğuyu aşılaması üzerine Cemil Meriç’in doğuya dönme çabası gibidir. Aslında güneş doğudan doğar, ancak batıdan da doğar, Ümit Meriç’in belirttiği üzere. Aslında medeniyetin kaynağı coğrafyadır, şehirdir. Şehirleşme ve yerleşme olmadan bir yerde medeniyet inşa edilemez. Medeniyet Medine’den yani “şehir”den gelir. Şehrin göğünü yitirdiğinde yani mutluluğu kaybettiğinde bile o şehrin büyüleyici güzelliğinde kaybolmaktadır şair. Doğu ve batı arasındaki farkı ön plana getirmektedir. Doğu göğünü kaybettiğinde ancak güzelliği dikkati celb eder. Çünkü doğu medeniyeti geçmişte en görkemli yıllarını yaşamış ve tarihe değerli eserler bırakmıştır. Doğu medeniyeti artık gücünü yitirmiş, güneş batı medeniyetinde doğmaya başlamıştır. Doğu her ne kadar ufkunu yitirse de doğal ve tarihi yapıların güzelliğini koruduğu gözlemlenmektedir. Yıldızların ışıması da doğunun güzelliğinin hatırlanması sonucu ortaya çıkacaktır. Çünkü zaten güneş artık batıdan doğmaktadır.
“göğünü yitiren doğunun kefeninde yirmi bin yıldız
Işır ışık yıllarında biz hatırladıkça”
Aslında gülümsemelerle dolu çocukluğun ardından geriye baktığında içindeki çocuk birden gülümsemez olur. Üzüntülü bir yüze bürünür. Şair o çocuğa sorar, “Sana ne oldu böyle?”
“Çocuk gülüşlerinden ışık alan eski kartpostallardan tanıdığım çocuk,
Sana ne oldu böyle?”(2015)
Sonuç olarak, Murathan Mungan’ın Divan-ı Harp şiirlerinde insan vatan korelasyonu incelendiğinde kültürel farklılık kombinasyonu sağlanması için zaman mefhumu ön plana çıkar. Aynı zamanda çocuk coğrafi konum itibariyle incelenmektedir. Doğum ölüm mefhumunda ise her doğumun ölümle ortaya çıkması, yok ediciliğin de yok olmayla bağlantılı olduğu söz konusu olmakla beraber, Murathan Mungan şiirleri hakkında detaylı çalışmaların yapılmasının daha verimli sonuçlara ulaştıracağı kanaatindeyim.