Metehan V Sevde #7 – Eksik Bırakılmış Bir Aşk Hikayesi

0
57

Siz bilmezsiniz, size hiç anlatmadım ama benim bir abim var. Gökhan… Kendisi hasta. Nesi var hiç bilemiyorum ama yanlış bir davranış yapığında anneme söylüyorum ve aldığım cevap hep aynı oluyor:

“Olsun oğlum, abin hasta.”

Nesi var diye sorunca da sürekli aynı cevap: “Hasta işte.”

Abim sürekli kendi kendine konuşur evde. Hem de çok fazla. Küçüklüğümden beri abimle olan hatırlarımı en çok kendi kendine konuşmaları süslemiştir, bu konuşmalardan dolayı beni sinir edişleri… Bilmiyorum, belki bilerek yapmıyordu, hastalığı yüzündendi ama ben uyuyacakken yan odadan gelen fısıltılar beynimi allak bullak ediyordu. Zaten çok çabuk sinirlenen bir insanım. Bunun sebebi de burnumdaki et imiş, haberlerde duymuştum. Yani burnunda et olan insanların daha sinirli olduğunu haberlerde duymuştum. Babamla, arkadaşı olan bir doktora gitmiştik ve bana:

“Bak Metehan, istersen küçük bir müdahaleyle burnundaki eti alabilirim. Ama istemezsen beklersin ve bu et sen büyüdükçe, zamanla kaybolur.” Demişti. E korkmuştum be, ameliyattan bahsediyordu işte. Çocuğum, anlamam diye “küçük bir müdahale” demişti ama anlamıştım, o kadar da saf değildim. O ameliyatı olmadığım için de sinirim Allah’tan bir armağandır bana. Allah bizlerde böyle küçük sıkıntılar var edebilirmiş. Cennete girebilmek için katlanmak zorundaymışız, annem öyle demişti. Bana çok komik gelmişti. Her tarafı beyaz renkle bezeli bir yere girmek için bazı şeylere katlanmak zorundaydık. Allah’ı ve cenneti çok merak ediyorum açıkçası.

Abim hakkında çok şey bilmiyorum ben. Çok fazla birlikteliğimiz olmadı ben kendimi bildim bileli. Onun kendi halinde tavırları, kendi kendine konuşmaları, göz göze geldiğimizde gözlerini benden kaçırmaları… Hiç beni sevdiğini düşünemedim aslında şimdiye kadar. Onu her zaman okuldaki arkadaşlarıyla mutlu olarak görürdüm de, bu benim çok zoruma giderdi. Onun benimle mutlu olması gerekirdi, arkadaşlarıyla değil. Çünkü o benim abimdi! Onların değil…

Daha benim okula başlamadığım dönemlerde, hatırlıyorum da, annemle çarşıdan dönerken genelde abimin okul çıkışına da denk gelirdik. Abimi okuldan almak için; okulun kısa boylu, kapalı olduğunda öğrencilerin okula girmek için üzerinden tırmandığı, gri renkli kapısında bekler, abimle birlikte eve dönerdik. Okulun kapısında beklerken abimi gözlerdim; okuldan çıkısını, neler yaptığını, kimle olduğunu… Genelde okuldan kız arkadaşlarıyla çıkardı. Onlarla gülüşürken görürdüm hep abimi. Genç bir yönetmenin elinden çıkmış, tırt bir aşk filminin karelerinden biri gibi… Anneme sevgilisi olmadığını söylerdi ama vardı ben biliyordum. O banyodayken mesajlarını karıştırıyordum çünkü. Abimin beni ispiyoncu bir velet olarak tanımlamasına rağmen anneme de söylemiyordum. O bunu bilmiyordu…

Ben abimi sürekli kızlarla görünce özenirdim biliyor musunuz? Bir an önce büyümek, abim gibi olmak isterdim. Hoşuma giderdi abimi, öyle görmek. Anaokuluna ilk başladığımda ise büyümenin aslında ne kadar çirkin bir şey olduğunu anladım. Lanet olsun başladığım güne. Daha ilk gün, ilk görüşmemizde;

“Haydi çocuklar, sıraya girin oje süreyim tırnaklarınıza…” diye hepimizi çağırdı. “Sadece kızlara değil, isteyen herkese sürebilirim.” Şeklinde ekledi kocaman gülümseyerek. Bunu duyunca önümde duran pörtlek mavi gözlü çocuk, Furkan idi adı yanlış anımsamıyorsam, koştu sıraya girdi. Ben de küçük masaların birinin önünde boş duran, mavi renkli Mickey Fare desenli sandalyeye oturdum. Hiç unutmuyorum, tam beş yıl önce anaokuluna başladığım ilk gün sağım solum oyuncak doluyken bütün gün tek başıma o mavi sandalyede öylece oturdum…

O gün, öğretmenimiz bütün kızları hemen başına toplamıştı bile. Kızları elde etmek için karşımda insanlar olacağını bilmek korkutmuştu beni. Bunu düşünüp durmuştum koca gün o sandalyede. Sanırım bu korku yüzünden hiçbir zaman da kızlarla yakın olamadım. Yakın olamadım ama anaokulunda bir sevgilim vardı benim. Nursena… O istedi diye sevgili olmuştuk başka bir şey değil. Ve sürekli evcilik oynardık, Alperen ve onun sevgilisi Armoni ile… Sevde’ye henüz anlatmadım, anlatmalı mıyım o konuda da emin değilim.

O gün bana büyümenin ne kadar çirkin olduğunu kavramamda yardımcı olan Cemile Öğretmenim’e çok teşekkür ederim. O çirkinliği kavramamla bir daha hiç unutamamam bir oldu.

Bu arada ben Metehan… 5-A sınıfının bıçkın delikanlısı.

 

PAYLAŞ
Önceki İçerikTanju Sarı’nın Öyküleri Yayımlandı
Sonraki İçerikSoframıza Buyurun
Ercüment Yöndem
1998 yılının ilkbaharında Bursa’da doğup bu dünyadaki varlığını sonbahara sevdalı bir biçimde devam ettirdi. Lise eğitimini Özel Final Anadolu Lisesinde tamamlarken edebiyata sürekli artan ilgisine asla ket vurmadı ve lise döneminde 3. Uluslararası Bursa Su Kongresi Şiir Yarışmasını kazanarak kendisine bir pencere araladı. Lise dönemini senaryosunu üstlendiği “Kulaktan Kulağa” isimli bir tiyatro oyununun sahnelenmesiyle sonlandırdı. Eğitim öğretim hayatı Bursa’da başlamış olan yazar, Uludağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrenci olarak Bursa’da sürdürmekte. 5 yıl süresince düzensiz blog yazarlığı yapıyor ve yazma eylemini “yapraklarını dökmek” olarak tanımlamakta.