“Hüznüm” diyorum sana… Çünkü tebessümümün ardında saklı hüznümsün, gözlerimdeki anlam verilemeyen kaderimsin. Gönlüme hapsettigim, oradan hiç çıkmayan kara sevdamsın. Yaşamımın anlamı oldun. Her davranışım da senden bir iz taşıyormuşum meğersem! Sonradan farkettim… Kızıyor musun bana….?!! Bunları sana söyleyememe. Kendime bile anlatamazken sana nasıl dile getireydim ki,bu yüzden kızma cancağızım… Neden sustuğumu bende bilmiyorum. Belki imkansızlığından belki de yüreğinde ‘ben’ olmayışından…
Kırgın mıyım sana, yoo değilim aslında. ‘Nasip’ diye bir şey vardır, hep buna inandım. Nasibim değilsindir, Allah in takdiri! ama olmanı isteyecek kadar da umutluyum. Kim bilir belki bir gün…
Yazarken bile gözlerim doluyor, bendeki seni sana anlatmak ne zor şeymiş, öyle! Keşke sevmeseydim diyorum bazen… Ama sevmek akıl kari değil ki yürek dilinin zahmetidir. Onu anca yüreğiyle konuşanlar anlar ve onun dili de sükutmus, sana olan sevgimin dilimi kilitlemesinden anlıyorum,şimdi…
Susarken sevdim ben seni çünkü. Senin bilmeni istemeyecek kadar da çok sevdim. Kaybetmekten korktum,şunu bil ki yalnızlığımı paylaşamıyorum belki senle ama umudunu yüreğimde taşımak bile güzel… Yorgun gönlüme bir ilaç! Senden yorulmuşken gene sana tutunmak acayip bir his! Ardıma bile bakmadan, bilmediğim yerlere gidesim var. O kara gözlerini görmeyeceğim, aşık olduğum yüreğini yüreğimde hissetmeyecegim… Anlayacağın olmadığın, olamayacağın yerlere… Ya da bilmiyorum işte, hatırlamak bile acı veriyor! Ne tuhafız biz insanoğlu…
Her gün omuzlarımızda ki ağır bir yük gibi olan bu acılarımızı seviyoruz. Evet bende kendi sızıma aşığım! Beni olgunlaştıran, susturan ve gözlerimdeki hüznün nedeni o çünkü. Diğer bir deyişimle, SENSİN! Zaman zaman kanayan yarama bilmeden de olsa merhemimsin, ama bekleyen her şey gibi artık gereği kalmayan acıma sürülsen de iyilestiremeyecek yaramsın.
Nasil ifade edeyim ki kelimeler yetersiz, duygular yorgun ve hissizleşmişken… Umarım bir gün beni anlarsın -hic umudum kalmamış olsa bile- İçimdeki kabuk bağlayan sızım sözcükleri özledikçe yazacağım lakin kime ve neden yazdığımı bilmeden… Ne de olsa hayat hiçbir zaman amaçlara götürmeyen bir yoldan ibarettir. Amaçlara götürmez dedim, çünkü sadece o yollardan geçirir. Mesela bütün hayallerini gerçekleştirebilen tek bir insan dahi bulamazsın. Velhasıl burası dünya… Elbet yarım kalacak, tamamlanırsa ‘imtihan’ degil; zevk olur. Zevkler yaşatmaz; ruhları diri diri toprağa gömer. Belki de acılarımızın nedeni de budur! Onlar ruhlarımızı besleyen, ayakta tutan hislerdir.
Her neyse cancağızım, Uzun zaman sonra gene başını şişirecegim. Hos diğer yazılarımı da sen göremeden, yaktım ya… Ne yapayım, Asabiyet im değiyor işte ruhuma. Aklımı es geçebiliyorum bazen. Kimi vakitte gönlüme ve kaderime zıt gidebilecek kadar da inatçı olabiliyorum! ‘Küçükken de böyleydin ‘ deyişini gulumseyisini hissedebiliyorum. Ara verince yazmaya kalemim suskun kalıyor. Gözlerinin içine bakıp da söyleyemediklerimi inşallah kağıtlara dökeceğim. Mazur gör beni! Sevgimi ifade edemeyecek kadar aciz değilim ama yüreğime hapsedecek kadar da yaralıyım. Kimine göre cesaretsiz kimine göre de çaresizim! Sana göre neyim bilmiyorum ama bilmek de isterdim doğrusu..:)
Umarim bir gün bu merakımı da giderirsin. Ne olursa olsun şunu da unutma ki her zaman gönlümdeki dinmeyen sızım ve gözlerime yansıyan ‘kederim’ olarak da kalacaksın. Şimdilik HOŞ ÇAKAL…
Seni en emin yar olan Allahi ma emanet ediyorum. Dualarim da her daim yaşaman dileğiyle Huzurla kal!
(Şimdilik son mektup.)