Mektup / Öykü

0
110
Mektup / Öykü

Üç gündür kafasında aynı konuşmanın provasını yapıyor. Konuyu bir türlü söylemesi gereken şeye bağlayamıyor. Yazmayı denemeli. Kalkıp bir kağıt ve kalem buluyor.

Sevgili Meryem,

Seninle iletişim kurmakta bu kadar geciktiğim için üzgünüm…

  • Hayır. Kağıdı buruşturup çöpe atıyor. Başka bir kağıt bulup tekrar yazmayı deniyor.

Meryem, seni görmeyeli uzun bir süre oldu.

  • Hayır. Bu kağıtta çöp oluyor. Nereden başlaması gerektiğine karar vermesi gerekiyor. Kısa bir girişle konuyu mu anlatmalı? Yada uzunca bir merhabayla doğrudan söylemeli mi?

İyi de insan böyle bir şeyi nasıl söyler? Kendini Meryem`in yerine koyuyor. Belki de mutludur. Uzun bir zaman oldu. Belki ona vermediği mutluluğu şimdi doyasıya yaşıyordur. Yine de bunu yapmalı. Bunu yapmadan ölemem diye düşünüyor. Hayatta olan hayatta kalsın. Sonrasını kimse bilemez. Temiz bir kağıt bulup tekrar yazmayı deniyor.

“ Canım Kızım,

Eğer bu mektup eline geçmişse sende beni unutmamışsın demektir. Geçen 10 yıl boyunca seni düşünmediğim tek bir günüm bile olmadı. Tek bir anım bile. Sürekli o gün geldiğinde ki halini düşünüyorum. Baban güçsüz biriydi kızım. Güçsüz ve yalnız. Etrafındaki kuru kalabalığı yalnızlığını iyileştiremezdi.

O gün sen yağmurun altında ıslanırken seni izliyordum. Fakat bir türlü kendimde senin yanına gelecek gücü ve cesareti bulamadım. Sanırım bir babanın olmadığını fark ettiğin ilk an oydu. Son olmadığını düşündüm. Kalbim acıyarak söylüyorum ki sana babalık yapamadığım için çok pişmanım. Bunu ne kadar kelimelere dökmeye çalışsam da kelimelerin buna yetebileceğini sanmıyorum. Sen de sanma.

Geçen 10 yıl boyunca sana söyleyebileceğim ilk şey seni sevdiğimi sana gösteremediğim için beni affetmeni istemektir. Ben büyüklüğümü gösteremedim canım kızım. Ama sen yinede beni affet. Babanı affet. Seni ilk kucağıma aldığım anı hiç unutmadım. Küçük bir kulubede soğuktan titrediğim bir kış günü seni kucağıma verdiler. Kırmızı bir battaniyeye sarılıydın. Yinede bu, kafanın üzerindeki kısa siyah saçlarının kana bulanmışlığını kapatamadı.

Sana ismini ben verdim. Sanırım tüm hayatım boyunca senin için yaptığım en iyi şey buydu. Sana annemin adını verdim. Çünkü hayatımda karşılaştığım en naif kadındı. Seninde öyle olmanı diledim içimden. Kucağıma geldiğinde ağlamayı bırakıp gözlerime bakışını hiç unutamam.

Doğduğun andan itibaren gözlerinin bana bakışının hep bugünlerin habercisi olduğunu düşündüm. O kadar bilge ama çetin. Aynı zamanda hırçın. İçimi görebil. Küçük parmağımı minik ellerinin arasına alıp sıktığında fark ettim hayata tutunuşun tıpkı böyle olacaktı. “ Hayata sıkı sıkı tutun Meryem. “

Sana bu satırları iki nedenden dolayı yazıyorum. İlki pişmanlığım. İnsan pişman bir kalple uzun süre yaşayamıyor. Bende yapamıyorum. İkinci nedende bu zaten. Sana gelmeyip sarhoş olmaya harcadığım onca zaman bana bir kanser olarak geri döndü. O kadar pişmanım ve üzgünüm ki kendim için daha iyi bir son hayal edemiyorum. Acı içinde ölmekten başka bir şey umamam. Yaptıklarımın cezasını bu dünyada çekmeyi diliyorum.

İnanıyorumki insan hayatta yaptığı her şeyin karşılığını alır. Bu dünyada bana geri gelen bir pişmanlık var. Yinede kendimi diğer dünyada acı çekmeye hazırlamaktan başka bir şey yapamam.

Sevgilerimle.

Baban. “

Meryem mektubu elinden bıraktığında ağladığını fark etmedi. Zarfın içinden küçük bir not kağıdı daha çıktı.

Not: sana hayatım boyunca bırakabileceğim daha iyi bir şey hiç olmadı. O yüzden lütfen bu evi kabul et. Sana avukatımın adresini bırakıyorum. Sahip olduğum her şey senindir ve bankada seni bekliyor.

 

PAYLAŞ
Önceki İçerikEy Dost!
Sonraki İçerikEreğli Ve Mitolojik Mağaralar
Şeyma Yılmaz
İzmir de yaşıyorum. Ve deu kamu yönetimi okuyorum. Bütün hayatımı yazmak üzerine kurmaya çalışıyorum. Ve zaten her şeyi yazarak aşarım. Bir kalem ve kağıtla nefes almam daha kolay.