Dil, bir milleti oluşturan en önemli ögelerden biridir. Müzik de dilin taşıyıcısı olarak büyük önem arz etmektedir. Bu iki önemli kavramın, gençlerin medeniyet telakkisini oluşturacak şartlardan oldukları görüşündeyiz.
Müzik ve dilin, anlaşıldığı üzere medeniyetten izler taşıdığı göz ardı edilemez. Gençlerin eğitiminde de ön plana çıkan müzik, insanı bir neye benzeten medeniyetimizin nesilden nesle taşınmasında en büyük role sahip unsurdur. Dil de müzik sayesinde özellik kazanmaktadır. Ancak, bu özellik olumsuz bir durum da beraberinde getirmekte, dili aynı zamanda yozlaştırmaktadır. Dil ile müziğin ayrı düşünülemeyeceği bir medeniyetten gelmekteyiz. Yunus Emre’lerin diyarı, gönül medeniyeti de diyebileceğimiz, bir medeniyettir şarkılarda anlatılması gereken.
Ancak, son zamanlarda müzik, medeniyet taşıyıcısı dile sahip olmaktan ziyade, bir “gürültüye” dönüşmeye başlamıştır. Tıpkı, Milan Kundera’nın romanında dile getirdiği gibi: “Mutlak çirkinlik, kendisini ilk olarak her yerde birden varolan işitsel bir çirkinlik olarak hissettirmişti: Otomobiller, motosikletler, elektronik gitarlar, matkaplar, hoparlörler, canavar düdükleri…”(Akt. Yavuz, 2010)
Ancak, müzik yüksek medeniyetin dilini taşıdığı zaman yüksek seviyede bir sanata dönüşür, medeniyetin taşıyıcısı rolünü hakkıyla yerine getirmiş olur. Günümüzde dünyaca bir üne sahip olan Tarkan da bunun büyük bir örneğidir. TDK’den ödül de alan Tarkan deyim ve atasözlerini eserlerinde kullanarak rolünü hakkıyla yerine getirenlerdendir:
“Bile bile kafa tutuyor aşka gözü kara
O yine bildiğini okuyor…
Bu gönül ona torpil geçiyor
Etrafında fır dönüyor
El bebek gül bebektir o…
Ne yapsa inadına hoş görüyor
Kara kara düşündürüyor” (Dudu)
Eserlerini hakkıyla verenlerden biri Barış Manço’dur. Medeniyetimizin izlerini rock müziğine taşımayı bilmiştir:
“Sen gülünce güller açar Gülpembe
Bülbüller seni söyler biz dinlerdik Gülpembe
Sen gelince bahar gelir Gülpembe
Dereler seni çağlar sevinirdik Gülpembe
Güz yağmurlarıyla bir gün göçtün gittin inanamadık Gülpembe
Bizim iller sessiz bizim iller sensiz olamadı Gülpembe
Dudağımda son bir türkü Gülpembe
Hala hep seni söyler seni çağırır Gülpembe”(Gülpembe)
Bir diğer sanatçımız da Cem Karaca’dır. Bugün hala Cem Karaca’nın da “Islak Islak” şarkısı gençler arasında cover olarak söylenmektedir:
“Gecenin nemi mi düşmüş gözlerine?
Ne olur ıslak ıslak bakma öyle
Saçını dök sineme derdini söyle
Yeter ki ıslak ıslak bakma öyle” (Islak Islak)
Sanatçılarımızdan diğeri de İstanbul hanımefendisi olarak gönlümüzde taht kurabilmiş olan Emel Sayın’dır:
“Duruşun andırır asil soyunu
Hisar, Kuruçeşme, sahil boylu mu?
Arnavutköylü mü Ortaköylü mü?
Kız sen İstanbul’un neresindensin?
Bilmem sözlü müsün, ya nişanlı mı?
Sevgilin yaşlı mı, delikanlı mı?
Emirgan, Bebekli, Aşiyanlı mı?
Kız sen İstanbul’un neresindensin?”(Kız Sen İstanbul’un Neresindensin)
Mustafa Ceceli de, şiirsel bir Türkçeyle karşımıza çıkmaktadır:
“Havalansa yeni zil çalan eteklerin
Gelip otursa gözlerime gözbebeklerin
Öperken içsem ağzının çiçek balını
Günahını boynuma seni koynuma alsam
Ben görmedim böyle alımı çalımı” (Limon Çiçekleri)
Sanatçının “Aman” şarkısı da güzel Türkçesine örnektir:
“Şimdi tam hakkıyla bir yas tutma vakti
Zehir zemberek sözleri yutma vakti
İlla pişmanlıktır kederin dili susmazsa
Sığınıp uykulara umuda yatma vakti” (Aman)
Bir diğer sanatçımız da, Ferhat Göçer’dir:
“Silinmedi izler hala dün gibi
Kadehim senle dolu aynı İstanbul rengi
Alıştım dediğim yokluğun buz gibi
İçimde hatıralar eski şarkılar gibi
Şimdi boğazın kayıp bir kenarında
Elimde bir kadeh ve içinde gençliğim” (Mehtabın Rengi)
Bir diğer şarkısı:
“Sana ait bütünüm senindir özüm
Kimseyi görmüyor inan ki gözüm
Asla vazgeçmedim yemin ederim
Arkasındayım hala verdiğim sözün”(Üzüm)
Bir sonraki sanatçımız Minik Serçe yani Sezen Aksu’dur:
“Unuttun mu beni, her şeyimi?
Sildin mi bütün izlerimi?
Hiç düşmedim mi aklına?
Hiç çalmadı mı o şarkı?
O sahil, o ev, o ada
O kırlangıç da mı küs bana?(Unuttun Mu Beni)
Müzik, görüldüğü gibi dilin taşıyıcısı olarak büyük bir öneme sahiptir. Bu önemin farkında olmak müzikle gençlerin ve TDK’nin sorumluluğudur. Türkçeyi düzgün kullananlara düzenli periyotlarla ödüller verilmeli, Türkçenin müzik aracılığıyla kazandığı bu özellik okullarda küçük yaşlardaki çocuklara öğretilmeli, bu bilinç kazandırılmalıdır. Bu konuda MEB’e ve TDK’ye büyük sorumluluk düşmektedir. Konuşmamızı güftesi Nef’i’ye bestesi Buhurizade Mustafa Itri Efendi’ye ait olan Segah Yürük Semai’nin sözleri ile sonlandıralım:
“Tûti-i mu’cize-gûyem ne desem lâf değil,
Çerh ile söyleşemem âyinesi sâf değil,
Ehl-i dildir diyemem sinesi sâf olmayana,
Ehl-i dil birbirini bilmemek insâf değil.”
KAYNAKÇA
Korkmaz, Zeynep (1997),” Günümüzde Dil Yozlaşması”, Türk Dili, 542: 129-138
Korkmaz, Zeynep (2004), “Karamanoğlu Mehmet Beyin Fermanından Günümüz Televizyon Türkçesine”, Türk Dili, 634: 344-350
Koç, Turan (2012), “Medeniyetin Dili”, Hece Dergisi, Medeniyet Özel Sayısı, 186/187/188
Küçük, Salim, “Dil Kirliliğinin Türkçemize Yansımaları”, Türk Dili, 669: 504
Gülsevin Gürer ve Boz Erdoğan (2006), “Türkçenin Çağdaş Sorunları”, Ankara: Kitabevi yayınları.
Yavuz, Hilmi (2010), “Okuma Biçimleri Varlığın ve Sanatın Dili”, İstanbul: Timaş yayınları.
Beyatlı, Yahya Kemal (2009), “Kendi Gök Kubbemiz”, İstanbul: İstanbul Fetih Cemiyeti.
Ökten, Sadettin (2008), “Yahya Kemal’in Rüzgarıyla Düşünceler ve Duyuşlar”, İstanbul: Ötüken Neşriyat.
Başgil, Ali Fuad (2010), “Türkçe Meselesi”, İstanbul: Yağmur yayınları.
Aksan, Doğan (2007), “Her Yönüyle Dil”, Ankara: TDK yayınları.
Atalay, Kemal (2011), “Seny Sevyyorum Türkçe”, İstanbul: Babıali Kültür Yayıncılığı.
Ateş, Kemal (2010), “Dil Hurafeleri Türkçenin Güncel Sorunları”, Ankara: İmge Kitabevi.
Develi, Hayati (2012), “Dil Doktoru”, İstanbul: Kesit Yayınları.
Kaplan, Mehmet (2012), “Kültür ve Dil”, İstanbul: Dergah Yayınları.
Tanrıkorur, Çinuçen (2009), Müzik Kültür Dil, İstanbul: Dergah Yayınları.
Türkçe Sözlük (2009), Ankara: TDK.