Medeniyetin İki Unsuru: Müzik Ve Dil

0
1591
Medeniyetin İki Unsuru: Müzik Ve Dil

 Dil, bir milleti oluşturan en önemli ögelerden biridir. Müzik de dilin taşıyıcısı olarak büyük önem arz etmektedir. Bu iki önemli kavramın, gençlerin medeniyet telakkisini oluşturacak şartlardan oldukları görüşündeyiz.

  Müzik ve dilin, anlaşıldığı üzere medeniyetten izler taşıdığı göz ardı edilemez. Gençlerin eğitiminde de ön plana çıkan müzik, insanı bir neye benzeten medeniyetimizin nesilden nesle taşınmasında en büyük role sahip unsurdur. Dil de müzik sayesinde özellik kazanmaktadır. Ancak, bu özellik olumsuz bir durum da beraberinde getirmekte, dili aynı zamanda yozlaştırmaktadır. Dil ile müziğin ayrı düşünülemeyeceği bir medeniyetten gelmekteyiz. Yunus Emre’lerin diyarı, gönül medeniyeti de diyebileceğimiz, bir medeniyettir şarkılarda anlatılması gereken.

  Ancak, son zamanlarda müzik, medeniyet taşıyıcısı dile sahip olmaktan ziyade, bir “gürültüye” dönüşmeye başlamıştır. Tıpkı, Milan Kundera’nın romanında dile getirdiği gibi: “Mutlak çirkinlik, kendisini ilk olarak her yerde birden varolan işitsel bir çirkinlik olarak hissettirmişti: Otomobiller, motosikletler, elektronik gitarlar, matkaplar, hoparlörler, canavar düdükleri…”(Akt. Yavuz, 2010)

  Ancak, müzik yüksek medeniyetin dilini taşıdığı zaman yüksek seviyede bir sanata dönüşür, medeniyetin taşıyıcısı rolünü hakkıyla yerine getirmiş olur. Günümüzde dünyaca bir üne sahip olan Tarkan da bunun büyük bir örneğidir. TDK’den ödül de alan Tarkan deyim ve atasözlerini eserlerinde kullanarak rolünü hakkıyla yerine getirenlerdendir:

 “Bile bile kafa tutuyor aşka gözü kara

 O yine bildiğini okuyor…

 Bu gönül ona torpil geçiyor

 Etrafında fır dönüyor

 El bebek gül bebektir o…

 Ne yapsa inadına hoş görüyor

 Kara kara düşündürüyor” (Dudu)

  Eserlerini hakkıyla verenlerden biri Barış Manço’dur. Medeniyetimizin izlerini rock müziğine taşımayı bilmiştir:

“Sen gülünce güller açar Gülpembe

 Bülbüller seni söyler biz dinlerdik Gülpembe

 Sen gelince bahar gelir Gülpembe

 Dereler seni çağlar sevinirdik Gülpembe

 Güz yağmurlarıyla bir gün göçtün gittin inanamadık Gülpembe

 Bizim iller sessiz bizim iller sensiz olamadı Gülpembe

 Dudağımda son bir türkü Gülpembe

 Hala hep seni söyler seni çağırır Gülpembe”(Gülpembe)

  Bir diğer sanatçımız da Cem Karaca’dır. Bugün hala Cem Karaca’nın da “Islak Islak” şarkısı gençler arasında cover olarak söylenmektedir:

“Gecenin nemi mi düşmüş gözlerine?

 Ne olur ıslak ıslak bakma öyle

 Saçını dök sineme derdini söyle

 Yeter ki ıslak ıslak bakma öyle” (Islak Islak)

 Sanatçılarımızdan diğeri de İstanbul hanımefendisi olarak gönlümüzde taht kurabilmiş olan Emel Sayın’dır:

“Duruşun andırır asil soyunu

 Hisar, Kuruçeşme, sahil boylu mu?

 Arnavutköylü mü Ortaköylü mü?

 Kız sen İstanbul’un neresindensin?

 Bilmem sözlü müsün, ya nişanlı mı?

 Sevgilin yaşlı mı, delikanlı mı?

Emirgan, Bebekli, Aşiyanlı mı?

Kız sen İstanbul’un neresindensin?”(Kız Sen İstanbul’un Neresindensin)

 Mustafa Ceceli de, şiirsel bir Türkçeyle karşımıza çıkmaktadır:

“Havalansa yeni zil çalan eteklerin

 Gelip otursa gözlerime gözbebeklerin

 Öperken içsem ağzının çiçek balını

 Günahını boynuma seni koynuma alsam

  Ben görmedim böyle alımı çalımı” (Limon Çiçekleri)

 Sanatçının “Aman” şarkısı da güzel Türkçesine örnektir:

“Şimdi tam hakkıyla bir yas tutma vakti

 Zehir zemberek sözleri yutma vakti

 İlla pişmanlıktır kederin dili susmazsa

 Sığınıp uykulara umuda yatma vakti” (Aman)

Bir diğer sanatçımız da, Ferhat Göçer’dir:

“Silinmedi izler hala dün gibi

 Kadehim senle dolu aynı İstanbul rengi

 Alıştım dediğim yokluğun buz gibi

 İçimde hatıralar eski şarkılar gibi

 Şimdi boğazın kayıp bir kenarında

 Elimde bir kadeh ve içinde gençliğim” (Mehtabın Rengi)

Bir diğer şarkısı:

“Sana ait bütünüm senindir özüm

 Kimseyi görmüyor inan ki gözüm

Asla vazgeçmedim yemin ederim

Arkasındayım hala verdiğim sözün”(Üzüm)

Bir sonraki sanatçımız Minik Serçe yani Sezen Aksu’dur:

“Unuttun mu beni, her şeyimi?

 Sildin mi bütün izlerimi?

 Hiç düşmedim mi aklına?

 Hiç çalmadı mı o şarkı?

 O sahil, o ev, o ada

 O kırlangıç da mı küs bana?(Unuttun Mu Beni)

 Müzik, görüldüğü gibi dilin taşıyıcısı olarak büyük bir öneme sahiptir. Bu önemin farkında olmak müzikle gençlerin ve TDK’nin sorumluluğudur. Türkçeyi düzgün kullananlara düzenli periyotlarla ödüller verilmeli, Türkçenin müzik aracılığıyla kazandığı bu özellik okullarda küçük yaşlardaki çocuklara öğretilmeli, bu bilinç kazandırılmalıdır. Bu konuda MEB’e ve TDK’ye büyük sorumluluk düşmektedir. Konuşmamızı güftesi Nef’i’ye bestesi Buhurizade Mustafa Itri Efendi’ye ait olan Segah Yürük Semai’nin sözleri ile sonlandıralım:

“Tûti-i mu’cize-gûyem ne desem lâf değil,

 Çerh ile söyleşemem âyinesi sâf değil,

 Ehl-i dildir diyemem sinesi sâf olmayana,

 Ehl-i dil birbirini bilmemek insâf değil.”

KAYNAKÇA

Korkmaz, Zeynep (1997),” Günümüzde Dil Yozlaşması”, Türk Dili, 542: 129-138

Korkmaz, Zeynep (2004), “Karamanoğlu Mehmet Beyin Fermanından Günümüz Televizyon Türkçesine”, Türk Dili, 634: 344-350

Koç, Turan (2012), “Medeniyetin Dili”, Hece Dergisi, Medeniyet Özel Sayısı, 186/187/188

Küçük, Salim, “Dil Kirliliğinin Türkçemize Yansımaları”, Türk Dili, 669: 504

Gülsevin Gürer ve Boz Erdoğan (2006), “Türkçenin Çağdaş Sorunları”, Ankara: Kitabevi yayınları.

Yavuz, Hilmi (2010), “Okuma Biçimleri Varlığın ve Sanatın Dili”, İstanbul: Timaş yayınları.

Beyatlı, Yahya Kemal (2009), “Kendi Gök Kubbemiz”, İstanbul: İstanbul Fetih Cemiyeti.

Ökten, Sadettin (2008), “Yahya Kemal’in Rüzgarıyla Düşünceler ve Duyuşlar”, İstanbul: Ötüken Neşriyat.

Başgil, Ali Fuad (2010), “Türkçe Meselesi”, İstanbul: Yağmur yayınları.

Aksan, Doğan (2007), “Her Yönüyle Dil”, Ankara: TDK yayınları.

Atalay, Kemal (2011), “Seny Sevyyorum Türkçe”, İstanbul: Babıali Kültür Yayıncılığı.

Ateş, Kemal (2010), “Dil Hurafeleri Türkçenin Güncel Sorunları”, Ankara: İmge Kitabevi.

Develi, Hayati (2012), “Dil Doktoru”, İstanbul: Kesit Yayınları.

Kaplan, Mehmet (2012), “Kültür ve Dil”, İstanbul: Dergah Yayınları.

Tanrıkorur, Çinuçen (2009), Müzik Kültür Dil, İstanbul: Dergah Yayınları.

Türkçe Sözlük (2009), Ankara: TDK.

http://www.sarki-sozleri.net
PAYLAŞ
Önceki İçerikErotizmin Tarihi
Sonraki İçerikNepotizm Hipotezi: Sosyal Dışlanma ve Yoksulluk
Dilara Pınar Arıç
26 Mayıs 1990'da İstanbul'da doğdu. Lisans öğrenimini Fatih Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı'nda burslu olarak gördü. Yüksek lisans çalışmasını Trakya Üniversitesi'nde Sünbülî Sinan'ın Menasik-i Hac adlı eseri üzerine tamamladı. İngilizce, İspanyolca bilmektedir. İnsomnia'nın Saati ve Gülümse Hayata adlı iki kitabı vardır.