Okumak Nedir?
Günümüzde kitap okuma alışkanlığı neden yok oldu ya da yok olmaya yaklaştı? Artık kitap okumak asosyalliğin bir belirtisi, modern dünyaya ayak uyduramamanın bir göstergesi olarak mı algılanmaya başlandı? Evet, bu yargıda az da olsa haklılık payı var ama bir insanı kitap okumaya iten tek neden asosyal olmak ya da çoğunluğa ayak uyduramamak değildir. İnsan sadece kendi kişisel bunalımlarından ötürü kitap okumaz, okumasının daha evrensel ve genelgeçer nedenleri vardır. Peki nedir okumak ve insanlar neden kitap okur? Okumanın dünyaya ve insanlığa nasıl bir katkısı vardır? Sorularımızın cevabını çok sevdiğim bir yazarla, Marcel Proust‘la birlikte yanıtlamak istiyorum.
Proust okumayı konuşmakla ilişkilendirerek şu şekilde tanımlamaktadır:
“…okuma, insanların en bilgesiyle bile olsa, bir konuşmaya indirgenemez; bir kitapla bir dost arasındaki asıl farklılık, bilgeliklerinin büyüklüğündeki farklılık değil, onlarla iletişim kurma biçimidir; okuma konuşmanın tersine, yalnızlığımızı sürdürürken, yani yalnızken sahip olunan ve konuşunca çabucak dağılan entelektüel güçten yararlanmaya devam ederek, esinlere açık olmaya ve zekanın kendi kendisi üzerindeki çalışmasını bütünüyle verimli kılmaya devam ederek, her birimizin önceden iletilmiş bir başka düşünceyi edinmesidir.”
Okumak Yalnızlık Gerektirir
Evet, Proust‘un dediği gibi, okumak yalnızlık gerektirir. Günümüz insanının kitap okumaktan kaçmasının en büyük nedenlerinden biri de budur: “yalnız kalmaktan duyulan korku”. İnsanlar artık kendileriyle baş başa kalmaktan elden geldiğince kaçmaktadır çünkü kendileriyle baş başa kalınca nasıl bir hayat yaşadıklarını sorgulamaya ve çarpık düşünceleri kendilerini rahatsız etmeye başlayacaktır. Bunun nedeni kendilerine sosyal medya aracılığıyla oluşturdukları ve çevrelerindeki herkese empoze ettikleri yapay ve sanal kişiliklerinden kopmak istememeleridir. Simülasyon, yani gerçeğin kopyası onlar için realiteden daha mutluluk vericidir. İşte bu yüzden insanlar her saniye ya sosyal alemle ya da kendi gibi arkadaş çevresiyle haşır neşir olup yalnız kalmaktan kaçmaya çalışmaktadır. Çünkü yalnızlık da okumak gibi devrimcidir; yıkar ve yeni baştan yaratır.
Okumak insana sorgulamalarla, düşünüşlerle ve hayallerle örülü “tinsel bir hayat” sunmaktadır ama okumanın sunduğu tinsel hayattan içeri girmek yine kişinin kendisine bağlıdır:
“…Bir okuma disiplini yaratmak, sadece teşvik edici bir şeye fazlasıyla rol yüklemektir. Okuma tinsel hayatın eşiğidir, oradaki yolu bize gösterebilir, yolu oluşturmaz.”
Okumayla Açılan “İkinci Dünya”
Proust’un kastettiği yolu oluşturacak kişi yine okuyucunun kendisidir. Okuyucu kendini ikinci bir dünyaya açacak ve okuduğu her sayfa açtığı ikinci dünyanın senaryosu olacaktır. Okumanın en güzel yanı da buradadır: Bir anda gözlerini yepyeni bir dünyaya açarsın ve gerçek dünyaya ait her şeyin daha sahici ve daha kalıcı olduğunu görürsün. Ben bu yüzden okuma sayesinde kurulan ikinci dünyayı Platon’un İdealar dünyasına benzetirim. Fenomenler dünyası yani bu dünya, İdealar dünyasının sadece bir yansımasıdır ve hakikate dair her şey İdealar dünyasında yer almaktır. Okumak da bu dünyaya, bu tinsel yaşama açılan bir kapıdır. O kapıdan içeri girip girmemek okuyucunun kendisine kalmıştır.
Bu hem bir cesaret hem de bir zeka işidir. Çünkü okuyucu adım attığı “ikinci yaşam”ın hem oyuncusu hem de senaristidir ve “özgün zeka, okumayı kendi kişisel işleyişine bağlı kılmayı bilir”:
“Kitap zevki zeka ile birlikte artıyorsa, görüldüğü gibi, bu zevkin tehlikeleri de zekayla birlikte azalır. Özgün zeka, okumayı kendi kişisel işleyişine bağlı kılmayı bilir. Okuma, onun için eğlencelerin en soylusundan, özellikle en soylulaştırıcısından başka şey değildir, çünkü sadece okuma bilme yoluyla zihin ‘en görgülü hali’ne kavuşur. Duyarlığımızın ve zekamızın gücünü ancak kendi içimizde, ruhsal yaşamımızın derinliklerinde geliştirebiliriz. Ama bizim zihinlerimizin ‘görgüsünün’ eğitilişi öteki okumuş zihinlerle ilişki içinde olur. Okumuşlar, her şeye karşın, nitelikli zekalar olmayı sürdürür ve bazı kitapları, edebiyat biliminin bazı özelliklerini bilmemek, bir dehada bile entelektüel eksiklik işareti olarak kalacaktır. Düşünce düzeyinde bile seçkinlik ve soyluluk, bir tür görenek masonluğundan ve geleneklerin mirasından oluşur.”
Okumanın Dünyaya ve İnsana Kattıkları
Peki okumanın dünyaya, insana ve insanlığa kattığı şey nedir? Bunun bin bir çeşit cevabı vardır ama burada Proust‘un da üzerinde durduğu iki önemli sonucuna değinmek yararlı olur:
- Tinsel bir hayata kapı açması
- Zihni en görgülü haline kavuşturması. Yani okumak bir bakıma insana bilmediği başka hayatlar yaşatıp “empati kurma gücü”nü geliştirirken aynı zamanda zihninin terbiye edilmesini yani “düşünce gücü”nün sivrilmesini sağlamaktadır.
Okumanın bu iki temel yararı insanlığa sağduyulu bir yan getirmekte ve dünyayı daha anlayışlı ve huzurlu bir yer kılmaktadır. Bunlara paralel olarak Proust‘a göre kitap okumanın zekaya koşut gelişen bir yanı da vardır:
“Kitap sevmenin zekaya koşut geliştiği anlaşılıyor (…) Bu yüzden, en büyük yazarlar, kendi düşünceleriyle doğrudan ilişki içinde olmadıkları zamanlarda, kitaplarla birlikte olmaktan zevk alır. Zaten bu kitaplar öncelikle onlar için yazılmamış mıdır…”
Hayır, sadece onlar için değil, herkes için yazılmıştır. Bu kitapları, diğer bütün kitaplar gibi, okumak için büyük bir yazar olmak değil, “okuma yazma” bilmek yeterlidir. Zaten deyişin yazılışındaki gibi “okuma”, “yazma”dan önce gelir. Dini literatürde de (hem Hristiyanlıkta, hem de İslamiyet’te) söz’e ve okumaya büyük önem verilir (Yuhanna İncili: “Başlangıçta söz vardı“; Kuran, Alak Suresi: “İkra“/ “Oku“) ve evrenin yaratılışı “söz”e indirgenir.
Okuma konusuyla ilgili bana kaynaklık ettiği için Marcel Proust‘a (1871-1922) teşekkürlerimi sunuyor ve herkese sevgi ve okuma dolu bir yaşam diliyorum.
Kaynak:
Marcel Proust, Okuma Üzerine, Çev: Işık Ergüden, Notos Kitap Yayınevi.