Bir kayık kıyıya vurdu.
Oltasını attı ve balıkların gelmesini bekledi.
Basit bir Türkçeyle yazmak ona göre değildi.
Ancak bana göreydi.
Bir masalsı dalgalar vurdu kıyıya.
Yazarlık ateşinden kalan yangın evini yaktı.
Önce kitapları yandı, sonra kendisi…
Hunharcasına dil-i şikestesine bir gül bıraktı.
Parçalanmaz bir anın zihnini bulandırmasını hissetti.
Bir dondurma yedi önce.
Bir de kahve içti О en sevdiği deniz kenarından.
Kafka yazardı.
Bense yazmazdım.
Hikayeler anlatır dururdum.
Şiirsel öyküye girişimde bulunmam bu yüzdendi.
Beynin içini yer bir sinek firavunu yer gibi.
Burnu düşen adamın hikayesi Gogol’un hikayesi.
Biz hepimiz onun paltosundan çıktık.
Onu yaza yaza bitiremedim.
Basit düşünceye yer yok burada.
Girdaplara savaş açmak gerek.
İkinci yenicileri hatırlasana…
Üçüncü yeni dergisini ilk defa çıkaran arkadaşlarındı.
Bir kaplumbağa terbiyecisi konumundaydın belki de.
Frida Kahlo tablosunun verdiği duyguyu sana Dali vermemişti belki de.
Kadın hassasiyetini yaşamak dilerğindeydin.
İlgincim belki de.
Humbolt’un dil felsefesini okurken yaşadığın mutluluğu aşkı yaşarken hissetmedin.
Kitapları yanan ben de seninle aynı duyguyu yaşıyorum.
platon ve aristoteles bana senin hissettirmedigin aºký hissettirdi.
En Kutlu’ya kul olabilmek, kutsala kul olabilmek…
Che Guevara’yı söylerken Maher Zain’i dinlemektir asil olan…
Outlandish grubu gibi…
Şapka takarken namazını kılabilmektir.
Sanatta görüş yoktur, der bazı insanlar…
Sanatta her şey mübah olmasa da her tabloyu yaşamak ve beyninde kategoriye yerleştirmektir.
Sanat tarihi neden okumaz insanlar?
Sanat tarihi her bireyin okuması gereken bir alandır.
Sanat tarihi her okulda ders olarak okutulmalıydı belki de.
Resim dersinden önce sanatsal ilgi uyandırılmalıydı.
Tabloya baktığında ne algılıyorsun?
Hiç mi?
Mozart gibi dinlediğini algılaman gerekir.
Bir Т-shirt tasarladım belki de.
“Dont say the other!”
Ötekileştirme.
Sanatta öteki yoktur.
Her görüşü okumak zorundasındır, bilmen gerekir.
Hindu, Müslüman, Ateist, Deist, Budist, Hristiyan, Yahudi…
Herkes okunmalıydı.
Kayıkta oltayı geri aldı.
Eline Sartre’ın kitabını aldı.
Edebiyatı bilmek zorundaydı.
Okumak, okumak, okumak…
Okumaktan kim rezil olur?
Oku, yaşa…
Yaşantılar aslında okuduklarımızdır.
Anılar, biriktirdiğimiz kitaplardır.
Her kitap beyinde yer eder ve anılar yaşatır.
Aklına bir şiir geldi:
“İlim ilim demektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsen
Ya nice okumaktır”
Sorgulayan insan, önce teorik bilgiyi alır, sonra zihninde yorumlar.
Neden kütüphane yaptırmıyoruz her mahalleye.
Çocuklar neden kütüphaneye gitmiyor?
Kayığıyla evinin olduğu yere geldi.
İndi.
Bir çay koydu.
Duvarda şöyle bir yazı vardı:
“Baki kalan bu kubbede hoş bir sada imiş.”
Altında da:
“Yeniden başlıyoruz.”
Hayat devam ediyorsa umut var demektir.
Ay doğuyorsa güneş var demektir.
Sakın susma çünkü hayat sen bırakmadan ellerinden kayıp gitmez.
Hiçbir kaybın yok.
Hayattaysan ahiret var demektir.
İnancın varsa, ibadetin varsa kaybın yok demektir.
Onu kazanan neyi kaybeder, onu kaybeden neyi kazanır?
Hayat böyledir.
Her şeye rağmen inancını kaybetme.
Sen değerlisin.
Karısının yanağından öptü.
Çayından bir yudum aldı.
Ennio Morricone albümünü açtı.
Albüm eşliğinde Sartre’ı okumaya başladı.
Şezlonga uzandı.
Güneş başına vurdu.
Bir gün daha bitti.