Kıbrıs Adası, Gotik mimari eserler bakımından oldukça zengindir. Bunun sebebi 1191-1489 yılları arasında adaya; İngilizlerin, Luzinyanların, Tapınak Şövalyelerinin, Cenevizlilerin ve Venediklilerin yönetmesidir. Bu tarihler arası adadaki yönetime Kıbrıs Krallığı ismi verilmektedir. Kıbrıs Krallığı bir Haçlı devletidir. III. Haçlı Seferi sırasında Aslan Yürekli Richard tarafından ele geçirilmiş, daha sonra ise Guy de Lusignan’a verilmiştir. Kıbrıs Krallığı’nda, Avrupa’da görülen Gotik mimari, İtalyan Rönesansı’nın etkileri ve geçmişten gelen Bizans-Arap etkileri bir arada görülmekteydi. Görkemli Gotik kilise ve katedraller inşa ettiler. Bunların yanı sıra özellikle Beşparmak Dağları’na heybetli, Gotik kaleler yaptılar. Halkının çoğu Rum Ortodoks olan Katolik bir yönetim, adada 300 yıla yakın hüküm sürdü. 1489’da adanın son kraliçe Caterina Cornaro tarafından Venediklilere satılmasıyla krallık biter. Ancak 1571’de, ada Osmanlı egemenliğine girecektir. Yani 82 yıl daha Latin hâkimiyeti sürer.
Biz bu süreçte artık Gotik mimari eserlerin yapıldığını görmüyoruz. Artık bu dönemde adada İtalyan Rönesans mimarisi, Gotik mimarinin tamamen yerini almıştır. Lefkoşa, Rönesans’ın etkisiyle ideal şehir planlamasına göre tekrar düzenlenir. Yıldız şeklindeki sur sistemiyle kusursuz bir şekilde çevrelenir. Binalarda sivri kemerlerin yerini yuvarlak kemerler alır. Venedik Kıbrısı’nın belki de en önemli özelliği savaşa hazırlanıyor olmasıdır. Osmanlı bu dönemde Venedik Kıbrısı için büyük tehlike oluşturur. Bu yüzden Venedikliler imar faaliyetleri konusunda ağırlığı Lefkoşa Surlarının yeniden inşasına vermiştir.
12-15. YÜZYILLAR ARASI İNŞA EDİLEN GOTİK BİNALAR
Adadaki anıtsal yapılarda hâkim olan inşaat malzemesi genellikle kesme kumtaşıdır. Bu nedenle adadaki şehirlerin, o dönemde genel olarak sarımtırak bir görüntüde olduğunu düşünmek yanlış olmaz. “Kıbrıs Gotik Mimarisi” incelenirken; Fransız, İngiliz ve İtalyan Gotik Mimarileri de incelenmelidir. Ayrıca önceden gelen Bizans Mimarisi ve İslam Mimarisi de göz önünde bulundurulmalıdır. “Kıbrıs Gotik Mimarisi”, Avrupa’daki örneklerine bakıldığında gerek etkili olduğu coğrafya, gerekse mimari özellikleri bakımından daha insanı ezmeyen, kasvetli olmayan bir mimari üsluptur. İngiltere ve Fransa’nın kasvetli Gotik şehirlerine pek de benzemeyen bir şehir ortamı vardır. Daha çok Sicilya, Güney İtalya ve Venedik’teki Gotik şehirlerle benzeşirler. Sarımtırak kumtaşı, Kıbrıs Adası’nda; güneşin altında parlayarak, etrafa ışık saçan, göz alıcı şehirlerin inşasına olanak vermiştir. Bu şehirler adeta cennetin şehirleri gibidirler. Kıbrıs Adası’na bu nedenle de “cennet ada” yakıştırmasını yapmak yanlış olmaz. Ben adada ki Gotik mimariyi anlatırken; “Kıbrıs Gotik Mimarisi” demeyi tercih ettim. Ancak “Kıbrıs Krallığı Gotik Mimarisi” veya “12-15. Yüzyıl Kıbrıs Gotik Mimarisi” çok daha uygun birer tanımlama olacaktır. “Kıbrıs Krallığı Mimarisi” veya “Luzinyan Mimarisi” ise yetersiz bir tanımlama olacaktır çünkü Kıbrıs Krallığı’nda sadece Gotik mimari eserler inşa edilmemiştir.
COĞRAFYA
Kırbrıs’ta mimari deyince coğrafyayı düşünmemek olmaz. Ada, Doğu Akdeniz’in tam ortasında bulunur. Doğal olarak Afrika, Avrupa ve Asya ile sürekli etkileşim halindedir. Adanın kuzeyinde Beşparmak Dağları, güneyinde ise Trodos Dağları bulunur. Bu iki dağ grubunun arasında geniş bir düzlük olan Mesarya Ovası bulunur. Kaynağını Trodos Dağları’ndan alan Kanlıdere ve Çakıllıdere, adanın iki önemli su kaynağıdır.
GOTİK TARZDA YAPILAN BİNALARA ÖRNEKLER
Kıbrıs Adası üzerinde bugün benim tespit edebildiğim 40 Gotik mimari eser bulunuyor. Bunların 9 tanesi Güney Kıbrıs’ta yer alırken, 31 tanesi Kuzey Kıbrıs’ta yer almakta. Bir çoğu oldukça tahrip olmuşken, bir çoğu da oldukça sağlam bir şekilde günümüze ulaşmıştır.
Yukarıdaki örnekler birçok önemli Gotik mimari eserden sadece bir kaçıdır. Dönemin mimari plastik elemanlarını, Lefkoşa’daki Gotik bir binada, İngilizler tarafından kurulmuş olan, Taş Eserler Müzesi’nde görebilirsiniz.