Kelimelerin ürkekliğiydi yazmasına engel. Kelimeler üşüyor, el titriyor, kalem düşüyor. Yazmanın verdiği haz yerini acıya bırakıyor. Düşüncelerle boğulan zihnini bir türlü yazmaya adayamıyordu adam. Çaresizlik akan gözlerini bir boş sayfaya çeviriyor, bir de tutmayı bile beceremediği kaleme. Kendini mürekkebini kaybetmiş bir kalem gibi görüyor, hayattaki anlamını kavramaya çalışıyordu. Eskiden olsa kağıt kalemi yastığının altında saklar, gece başını yastığa koyduğunda ilham gelir gelmez yazardı. O zamanlar yazmaya gerek görmediği halde yazardı. Şimdi ise yazmasını gerektiren o kadar çok şey vardı ki gönlünde. Buna rağmen gönlü kalemdeki mürekkep gibi donmuştu. Bir türlü gönlünden kaleme akmıyordu heceler. Kelimeler bir türlü cümle olmuyor; kağıt, kalem derdine ortak olamıyordu. Sayfalarca düşünüyor, sayfalarca dert yanıyordu yüreği. Fakat satırlar bir türlü dile gelmiyordu. Yazması gerekiyordu, sadece deliler gibi durmadan yazması. Elleri ağrıdan pes edene kadar yazmalıydı. İçindeki zehri satırlara akıtarak uzaklaşmalıydı bu fenalıklardan. Gözleri kararmıştı artık gözünün önündeki bu düşünce hengamesinden. Doğrulmak için bir hamle yaptı olduğu yerden. Fakat kımıldayamıyordu, adeta beyni olduğu yere hapsetmişti onu. Tutsaktı düşüncelerinde. Çıkış yolu yoktu bu sonsuz düşünce labirentinden. Dönüp dolaşıp aynı senaryo oynanıyordu beyninde. Şuan istediği tek şey kendinden kaçıp gitmekti. Fakat bu, imkansızlıkların eşiğinde olduğunun farkında olmasına neden olmuştu. Saatler ilerledikçe düşünceler daha da fazla beynine hücum eder olmuştu. Bedeninin uykuya yenik düşmesine izin verdi ve uyanıkken bile rüya gören gözleri aniden kapanıverdi. Hayret verici şekilde uyku, hiçbir şey düşünmemesini sağlıyordu. Hatta rüya bile görmüyordu. Fakat bu yarım saatlik huzur çok uzun sürmemişti. Birden bire hayata döndürülen hastalar gibi uyandı anlık uykusundan ve hemen kalemine sarıldı. Boş kağıtların kendisini beklediğini bilerek adeta kelimeleri yaşayarak yazıyordu. Kendini öylesine kaptırmıştı ki kelimeler gönlünden kaleme akıyor, gönlündeki denize tercüman oluyordu. Yazdıkça rahatlıyor, kalbine ferahlık doluyordu. Böyle saatlerce durmadan, dinlenmeden, kolundaki ağrılara aldırmadan yazmıştı. En son yazacakları kısa süreliğine de olsa bittiğinde rahat bir nefes alabilmişti. Şimdi öylesine keyifli, öylesine haz dolu bir insan olmuştu ki yazmaya da, ona bu yazma yeteneğini verene de bir kez daha aşık olmuştu. Yazılarına kimsenin kendini olur olmaz düşüncelere esir edip hayallerini yarıda bırakmaması gerektiğini de eklemişti. Çünkü o, düşüncelerinin esiri olsaydı mutlak cezası yazamamak olacaktı, kağıda kaleme küsecekti. Keşke ile devam eden cümleleri olmasın diye o savaşmayı ve kazanmayı seçmişti. Kelimeleri kendine kale yapmıştı, cümleleri ise kalkan. Bu kadar rahatlamanın ardından soğumuş kahvesinden bir yudum almış ve yazısına noktayı koymuştu.

PAYLAŞ
Önceki İçerikIV. Bölüm / Sevdalı Tanrılar – Solgun Ahenk
Sonraki İçerikİntihar Güzellemesi
Büşra Gümüşalan
23 yaşındadır. Oldum olası kitaplara sevdalı bir insandır. Yazmayı da en az okumak kadar seviyor. Gazi Üniversitesi Seyahat İşletmeciliği ve Turizm Rehberliği mezunudur. Konuşarak ifade edemediğimiz duyguların daha etkili olduğuna inanıyor.