Elindeki feneri yere düşürdükten sonra aklına arkasına bakmadan kaçmak geldi ama yapamazdı. Efendisi hala arabanın önünde, elleri cebinde yardımcısını görevini yerine getirmiş olarak bekliyordu. Elleri titremeye başlayan şoför yalpalayarak son birkaç adım daha attı. Etrafında birileri varmış gibi telaşlı bir şekilde kafasını sağa sola çevirdi. Gözleriyle de etrafta kimsenin olmadığına emin olunca ağır adımlarla geri geri çekilmeye başladı. Arkasını dönüp gitmeye cesaret edemediğinden geriye doğru attığı adımları hızlandırdı. Ağaçlıktan çıkıp arabaya yaklaştığında, birkaç dakika önce hiçbir şey görmemiş gibi üstünü düzeltip efendisinin yanında yerini aldı. Önce göz göze gelip kısa bir baş eğmesiyle onay alışverişi yaptılar daha sonra ikisi de şoförün korkak adımlarla geldiği yöne uzunca daldılar. Hiç bitmeyecek gibi süren bu uzun bakışları bir yıldırım bozdu. İkisi de seri hareketlerle arabaya atlayıp ağaçlığın içindeki patika yolda ilerlemeye başladılar. Normal zamanda bile bozuk olan yolu bu yağmurda aşması epey bir zordu. Tek kolunu cama yaslayan adam elini sıkıca kapamış, çenesini yorgun bir şekilde üstüne bırakmıştı. Bagajda taşıdıkları cesedin sarsıntıdan dolayı çıkarttığı gürültüye rağmen karanlığa dalmayı başarabilmişti. Gözlerini kırpmadan tek bir noktaya bakıyordu Yanından hızlıca geçtikleri ağaçların ne derece korkunç gözüktüğünün farkına bile varmamıştı. Olayın ilk anından beri aynı soğukkanlı tavrını hiç bozmamıştı ve bu işi aynı tavırla bitirmek istiyordu. Bir an gözlerini indirecek gibi olsa da şoförün yaptığı sert manevralar onu aniden tekrar uyandırıyordu. Şoför ise adama rağmen daha tedirgin ve telaşlı gözüküyordu. Efendisinin onu gönderdiği yere gidene kadar en az efendisi kadar soğukkanlıydı fakat karşılaştığı son manzara onu bu denli bir duygu karmaşasına sokmuştu. Arabanın silecekleri hızlı bir şekilde ön camı temizlerken o da gözlerini sertçe kırpıp karanlıkta yolu seçmeye çalışıyordu. Titreyen bacaklarıyla pedallara basmaya devam ederken bir anda tüm gücüyle frene yüklendi. Sanki bütün korkusunu boşaltmıştı frene. Ani frenle öne fırlayan adam elleri titreyen şoföre sert bakışlarla döndü. Şoförün arabanın önüne bakan gözlerini görünce çevirdi kafasını ve yolun ortasına devrilmiş ağacı gördü. Oturuşunu düzeltip şoföre tekrar baktı. Ellerini sımsıkı direksiyona yapıştıran şoför gözlerini kırpmadan önüne bakmaya devam ediyordu. Sert bir dokunuşla arabanın uzun farlarını yakan adam şoföre arabayı yanlarındaki ağaçlık alana çevirmesini istedi. Arabanın önü ağaçlık alana geldiğinde alan birden aydınlanmış, ağaçların arabayı gören yüzleri güneş görmüş gibi parlamıştı. Birkaç dakika hiç ses çıkarmadan yağmurun dinmesini bekleyen şoför ve efendisi, yağmur hafifledikten sonra arabadan inip cansızlığını büyük bir sadakatle koruyan cesedi de bagajdan çıkarttılar. Vakit geçtikçe ağırlaşan ceset işleri daha da zorlaştırıyordu. Şoför, önce kollarından kavradığı cesedin yarısını çıkarttıktan sonra efendisine döndü. Adam işaret parmağıyla sık ağaçların arasında zor görülen açıklığı işaret etti. Şoförün hemen ardından o da açıklığa doğru yürümeye başladı. Kazma ve küreği arabada bırakan şoför kollarındaki cesedi bıraktığı gibi tekrar arabaya koştu. Bagaja doğru kafasını uzattığında döşemedeki kurumuş kanı gördü. Hafifçe gözlerini kısıp dudaklarını büzdü. İğrenmeye karşı gösterebildiği en büyük tepki buydu. Kazma ve küreği aldığı gibi adamın yanına koştu. Yağmur iyice hafiflemiş neredeyse durmuştu. Adam ise şoförün kazması gereken yere uzun bir sopa dikmiş hemen önlerindeki gölde dökülen yaprakların önüne eğilmiş, elini yüzünü yıkıyordu. Ellerini yüzünde iyice gezdirdikten sonra bir süre durup yüzündeki damlaların suya damlayışını seyretti. Su durulduktan sonra kendi yüzü belirdi su yüzeyinde. O tebessüm sessizce oturdu yine adamın ağzına. Bu sırada şoför gerekli büyüklükte çukuru kazmış, efendisinin emirlerini bekliyordu. Adam ayağa kalktıktan sonra ıslak elleriyle pantolonunun paçasını temizledi ve yine bir kafa hareketiyle cesedin gömülmesini onaylamış oldu. Her şey bitip toprak düzleştirildikten sonra şoför ve efendisi arkasına bakmadan arabaya bindiler. Eve geri dönerlerken adam kafasını cama yaslayıp sarsıntıya rağmen uyumak istedi fakat bu sefer de ufukta görünen güneşin ışıkları izin vermedi. Koltukta doğrulup gömleğinin yakalarını düzelttikten sonra:
- Yeni bir gün daha doğuyor ha? Diye gülümseyerek şoföre döndü adam.
- Haklısınız efendim, diyerek korkak bir sırıtmayla karşılık verdi şoför.
Güneşin yavaş yavaş yolu aydınlatmasına rağmen, bu sefer daha dikkatli bakıyordu yola. Eve vardıklarında adam birkaç saat sonra tekrar hazır olması için şoförü dinlenmeye yolladı. Gecenin yorgunluğunu atlatmış gibi görünen adam parmağıyla tuttuğu ceketi omzuna attı ve evinin merdivenlerini seri adımlarla tırmandı. İçeri girip birkaç saat dinlenmek fena olmaz diye düşündü fakat henüz işi bitmemişti. Dağılan çalışma odasına girip derin bir nefes aldı ve hizmetçilere o çıkana kadar temizlenmesini istediğini söyledi. Şimdilik yapacak bir işi olmadığından yatak odasına çıkıp kendini ılık suyun altına bıraktı. Dakikalarca küvete doldurduğu suyun içinde kaldı ve daha sonra üstünü giyinip odasının camından dışarıyı izlemeye koyuldu. Sonbaharın kimseye göstermeden sakladığı sırlar ve bir katilin soğukkanlılığı uyumlu hale getiriyordu bu ormanı. Ağaçların sallanışı ve kargaların çığlıkları sağanağın altında eriyip gidiyordu. Saatlerce süren fırtınaların ardından esen sabah rüzgârı geride hiçbir şey bırakmıyordu. Güneş doğduğunda ise doğanın en yalancı hali kendini sergiliyordu. Daha önce de dediği gibi: Yeni bir gün başlıyordu.
güzel bir bölüm eline sağlık