Zindan gibi KARANLIK gece nihayet güne kavuşmuştu. Odada bulunan küçük ince perdeli pencereden günün müjdecisi güneş, odayı aydınlatıyordu. Rasim, bütün gece içinde debelenip bir türlü uyuyamadığı yatağından, odaya sızan ışığın müjdesiyle ayaklandı. Hızlıca sedirin üzerinde duran köyişi şalvarını, hakim yaka kar beyazı gömleğini ve sekiz köşe kasketini üzerine geçirdi. Babasının beylik tabancasını da anasının gelinliğinden kalma çeyiz sandığından alıp beline yerleştirdi. Evi dışarıdan koruyan tahta kapıya doğru koşar adım ilerledi. Adımlarını evinin aşağısındaki göle çevirdi.
Göle vardığında oradaydı.Gelmişti. Bir korkak gibi kaçar sanmıştı oysa… Babasının katili, Yıldız’ını babası, kanlısı… Ayakları geri geri gitmeye başladı onu görünce. Hayatını zindan eden bu kalleşi yok etmek, hiç var olmamış gibi yeryüzünden silmek isteyen o değilmiş gibi… Halbuki bütün gece bunu planını yapmıştı. Gidecekti o Ali denen şerefsizi, gül güzeli Yıldız’ının babası, öz babasının katilini mezarıyla BULUŞTURACAKTI. Peki babasını öldürdüğü Yıldız’ın yüzüne nasıl bakacaktı? İşte bunu bilmiyordu.Nasıl tekrar seher yıldızım diye sevecekti yarini. Saçını teline zarar gelmesinden korktuğu yıldızı kayıp DÜŞECEKTİ ellerinden… Ama vazgeçemezdi. Babasını bir hiç uğruna kalleşçe sırtından vuran bu mahlukatı öldürecekti.
Rasim, beyninde kopan fırtınalara, düşen YILDIRIMLARA rağmen başını dimdik tutup karşısındaki öz amcasına, düşmanına doğru altı adım atıp aralarında dört metre kadar bir mesafe bırakıp belindeki silaha davrandı. Gözlerini sıkıca yumup nişan aldığı hedefine doğru iki el ateş etti. Silah sesini yere yığılan kanlısının feryatları izledi. Dondu Rasim! O son feryatlar canından can kopardı. Artık o yoktu. Elindeki silah parmaklarından akıp sert bir şekilde yere çakıldı.Katil olmuştu! Donup kaldığı yerde birkaç adım sendeleyip dizlerinin üzerine çöktü. Yıldızının sesi çınladı kulağında. Bir daha hiç duyamayacağı sevgi sözcükleri… Bu onun sonuydu.Sevdasını kendi elleriyle gömmüştü. Tıpkı babasını gömdüğü gibi…
Bir kaç dakikalık şoktan sonra ayaklandı.Gitmeliydi.Bu kan kokan, cinayetini hatırlatan, babasını , yarini alan yerden… İlk durağı babasının mezarı oldu. Daha toprağı kurumamış iki ucunda birer tahta parçası bulunan bu taze mezara kapanıp saatlerce ağladı. Zaman kavramını yitirdi Rasim. Kendine geldiğinde saat öğlene gelmek üzereydi. Şimdiye kanlısını bulmuş olmalıydılar. Herkes takdir ediyordur onu. Babasının kanını yerde bırakmamıştı. Rasim beynini kemiren düşüncelere, yüreğindeki sancıya tahammül edemiyordu. Nereye gideceğini bilmez bir vaziyette ayaklarını sürüyerek mezarlıktan çıktı.
Adımları onu bir kayalığa doğru sürüklemişti.Şimdi ne yapacaktı. Kan sırası onlara geçmişti. Muhakkak canını alacaklardı. Gözü döndü bir anda… Bu korkuyla yaşayamazdı. Hiç düşünmeden UÇURUMA doğru yürümeye başladı!
Çok duygulu içtenlikle yazılmış ve ders alınması gereken bir yazı başarılar.
Nasil bir hitapla kelimelerle taktir etsem begenilwrimi sunsamji beceremedim…etkilenmek kendini yazilan hikayede bulmak bunu hissettirmek okuyucuya nedemektir Selamedt…yolulun acik olsuuunn 👏🏻👏🏻👏🏻👏🏻