“İşte şimdi, ölmenin tam zamanı!”
Biraz sonra geri geri gideceğini bildiği kamyonetin arkasına geçti. Artık bu hayatta yaşamanın anlamı yoktu. Bulduğu ilk fırsatı da ölmek için değerlendirdi. Aslında biraz korkmuyor da değildi. Sonuçta oldukça yakışıklı bir adamdı ve şimdi istese ona hayır diyebilecek kız yoktu. Bunu düşündü ama bugün uğradığı o hakaretten sonra yaşayamazdı. Hayatla ilgili bütün planlarını kafasından attı. Zaten gerçekleşmesi mümkün olmayan şeylerdi. “Ah salak ben! Hangi parayla yapacaktım ki tüm bunları!” diye yüksek sesle kendine kızdı. Biraz sonra marketin önündeki mavi tulumlu, şişman, çirkin ve aynı zamanda yaşlı olan şoförü beklemeye başladı. Bir kendine baktı bir o adama “Hadi ama!” dedi. “O hâlâ yaşarken benim ölecek olmam ne adaletsizce!” Genç adam bekledi bekledi ama şişko gelmiyor, ardı ardına sigara yakıyordu. Arada yeni aldığı her halinden belli olan kamyonetine bakıp yanındakilerle konuşmaya devam ediyordu. Ölümü bekleyen adam bir an için o çirkin şişkoyla konuştuğunu düşündü. Asla yüzüne bakmazdı. Hatta belki midesi bulanır ve onun üzerine kusardı. “Evet, kesinlikle bunu yapardım,” dedi yine yüksek sesle. Kolundaki saati görünce duraksadı. Bu lanet kamyonetin arkasında bekleyeli ne kadar olmuştu? Dönüp şişkoyu gözetledi, yerinde yoktu. Etrafı iyice kolaçan etti ama gerçekten yoktu. Herhalde şoför koltuğuna oturmuş olmalıydı ama heyecandan bakamadı. Neredeyse kamyonete gerek kalmadan oracıkta ölecekti. Kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Derin derin nefes almaya başladı. Her şey hazırdı. Şimdi o şişko geri geri sürecek ve genç adam ona edilen hakaretten sonra kendisine yakışanı yapacaktı. Gözlerini kapattı, sadece o çirkin şişkoyu bekliyordu. Kamyonetin hareket etmesini beklerken birisi omzuna dokundu. Az önce hayal ettiği şey gerçek olmuştu. Neredeyse bir saattir beklediği şey karşısındaydı. “Hey genç adam! Kamyonetimin arkasında ne arıyorsun sen? Son anda fark etmesem ezecektim. Yeni aldığım bebeğimi kanınla kirletmeyi inan hiç istemem.” Şimdi karşısındaydı ve gerçekten üzerine kusmamak için kendini zor tutuyordu. Saçlarındaki yağ neredeyse yüzünden aşağı akıyordu. Tırnaklarının arasında dokunduğu her şeyden bir parça vardı. Genç adam daha fazla şişkoya bakamadı. Bir kamyonetin altında ölecekse bile bu başka bir adamın kamyoneti olmalıydı. Hiç konuşmadan koşarak uzaklaştı. Nerede olduğunu bilmiyordu. “Tanrım,” dedi. “Belki de kısa boylu olduğumu söyleyenler bunu dalga geçmek için yapmadılar. Bunu önce gidip onlarla konuşmalıydım,” diye pişmanlığını dile getirirken yolun ortasında yürüyordu. “Aslın ölmenin hiç de sırası değil,” dedi. Genç adam cümlesini bitirir bitirmez sağ taraftan gelen kamyonet ona çarptı. Üstelik az önce istediği gibi şişkonun ki de değildi.