”Kalk” dedim bugün kendime. Çık şu yataktan. Çık şu evden. Git bir bak aynaya. Geçtim aynanın karşısına sessiz sessiz baktım öylece kendime. Ne de çok yorgunluk yüklemişim benliğime. Gözlerime baktım kısık kısık olan. Hiç mimik olmayan şu gereksiz suratıma bir de. Ellerime baktım. Tenime baktım. Sonra tekrar gözlerime baktım. ”Kim bu gördüğüm?” dedim kendime. Kimdi bu? Heyecansız. Sevinçsiz. Yorgun. Donuk. Kim bu? Sonra içime baktım bir de. Ne göreyim, inanır mısınız? Oydu işte. İçimdeydi. Oturmuş usulca, çekmiş dizlerini kendine, koymuş dirseklerini dizine, elleri yüzünde asmış suratını, sıkılmış belli ki. Oflayıp duruyor. Gördü beni ona bakarken. Zıpladı yerinden büyük bir heyecanla.”Sonunda”dedi. ”Sonunda gördün beni” dedi ve ekledi. ”Unuttun sandım beni burada, korktum. Neden oyun oynamıyoruz? Neden koşmuyoruz? Neden dans etmiyoruz? Neden artık gökyüzüne bakmıyoruz? Yıldızları niye saymıyoruz? Duymuyorsun beni artık. Ben de seni duymuyorum, şarkı söylemiyorsun ne zamandır. Gitmiyorsun sahile. Bakmıyorsun uçurtmalara. Sen çok seversin halbuki uçurtmaları. Çok seversin uçmayı. Hayal kurmuyorsun artık, neden? Sohbet etmiyoruz ne zamandır. Kitap okumuyorsun da. Sen çok seversin kitap karakterlerini. Kendini bir kitap cümlesinde bulmak senin en güzel halindir. Beraber de ağlamıyoruz artık. Anlatmıyorsun bana hiçbir şeyini. Çok karanlık burası, seni görmekte zorlanıyorum. Neredesin? Yoksun ne zamandır? Bana özgürlüğünden bahsetmiyorsun nicedir. Cesaretini ne yaptın? Şu dipsiz uçurumlarda gezdiğin cesaretinden bahsediyorum, evet. O da seninleydi hep. Nerede bıraktın onu? Neden gülmüyorsun sen? Hani güzel kadın yoktur, mutlu kadın vardır derdin ya sen. Çirkin görünüyorsun. Özledim seni. Sen de beni özlemiş gibi duruyorsun. Uzattım ellerimi, tutsana beni.” Yutkundum. Küçük Yağmur neler dedi öyle. Küçüklüğüm, çocukluğum. Hiç kaybetmek istemediğim, elli yaşımda bile hep içimde olacak olan Yağmur, neler dedi? Baktım suratıma aynada. Sonra dudaklarımı yanaklarıma doğru kaldırdım. Gülümsüyorum. Gözlerimdeki buzlar erimeye başladı sanki. Ellerim. Ellerim ısınıyor, buz gibi değil şuan. Saçlarımı açtım. Dalgalı benim saçlarım. Kıvrım kıvrım indi omuzlarıma. Hazırlan dedim içten içe kendime. Taktım kulaklığımı, çıktım evden. Gittim sahile. Bir sürü insan… Koş dedim. ”Koş Yağmur. At aklındakileri. Ağırlıklarını at. Koştukça koştum. Daha da hızlandım. Yapabildiğim en yüksek hızı yaptım belki de. Sadece koştum. Yorulmadım aksine hafifledim. Koştum, koştum, koştum ve durdum. ”Tamam” dedim ”dur şimdi.” Kaldırdım kafamı. Etrafıma baktım. Dünya dönüyordu. İnsanlar gülümsüyordu. Çocuklar koşuyordu. Bir kedi geldi yanıma. Sevdim onu, ne de tatlıydı. Yürümeye başladım, peşimden geliyor. Oturdum ne kadar oldu bilmiyorum sevdim sadece onu. Sıcacık, bir bakışı var ki sormayın al içine sok öyle bir şey. Güldüm, bugün sadece gülmeye karar verdim. İnsanlar gülümsemeye başladı sonra. Mutlu oldum. Aldım çayımı bir yudum bir kelime dedim yazdım bunları. Kalkın, bakın etrafınıza. Gülümseyin. Çıkın dışarıya bakın gökyüzüne içinize çekin sonsuz maviliği.